Leylâ ile Mecnun, Arap edebiyatına dayanan klasik bir aşk hikâyesidir. Hikâye, birbirine kavuşamayan iki âşığın çileli aşkını anlatır. Kays ve Leylâ, genç yaşta birbirlerine âşık olur, ancak toplum baskısı ve aile engelleri nedeniyle ayrılırlar. Kays, aşkının etkisiyle aklını yitirir ve Mecnun lakabını alır. Çöllere düşerek vahşi hayvanlarla yaşamaya başlar.
Leylâ, başka biriyle evlendirilir, ancak bu evlilik mutsuzlukla sonuçlanır. Mecnun, aşkı uğruna dünyevi bağlardan koparak ilahi aşka yönelir. Leylâ’nın ölümünden sonra Mecnun da onun mezarı başında hayatını kaybeder.
Bu hikâye, Fuzûlî tarafından 16. yüzyılda mesnevi türünde kaleme alınmış ve Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olmuştur. Aynı zamanda Nizami gibi birçok şair tarafından da işlenmiştir. Leylâ ile Mecnun’un aşkı, dünyevi sevgiden ilahi aşka dönüşen bir yolculuk olarak yorumlanır.
Leyla ile Mecnun'un tarihi kökenleri Arap edebiyatına dayanır ve özellikle Beni Amir kabilesine mensup Kays bin Mülevvah ile Leyla bint Mehdî'nin aşk hikâyesi olarak anlatılır. Bu aşk hikâyesi, zamanla Fars, Türk ve Urdu edebiyatlarına da geçerek klasik bir edebi motif haline gelmiştir.
Hikâye, VII. yüzyılın ikinci yarısına kadar uzanan rivayetlere sahiptir ve Mecnun'un gerçekten yaşamış bir kişi olduğu düşünülmektedir. Ancak, bazı kaynaklar bu hikâyenin dağınık rivayetlerin bir araya getirilmesiyle oluştuğunu ve tarihî bir gerçeklikten çok edebi bir anlatı olduğunu öne sürer.
Bu aşk hikâyesi, X. yüzyılda Araplar arasında halk hikâyesi olarak yaygınlaşmış, daha sonra XII. yüzyılda Azerbaycanlı şair Nizami tarafından mesnevi olarak yazılmıştır. Osmanlı döneminde ise Fuzuli'nin 1533 yılında kaleme aldığı mesnevi, bu hikâyenin en ünlü edebi versiyonlarından biri olmuştur.