ULAK/PEYK




OSMANLI'DA HABERLEŞME AMACIYLA KULLANILAN, GÜNDE 150 KM KOŞABİLEN ULAK/PEYK SINIFI:

Peyk kelimesini günümüzde "uydu" anlamında kullanılıyor ama asıl anlamı, bir başkasına bağımlı olan, onun peşinden gelen kimsedir...
Peyklerin kullanımı, Osmanlı’dan çok daha önce, büyük Selçuklu Devleti’nde Nizamülmülk döneminde başlatılmıştı. Büyük Selçuklu veziri Nizâmülmülk, Siyâsetnâme’sinde belli başlı yollara peykler koyup onlara aylık tahsisat tayin etmek gerektiğini, böyle yapıldığı takdirde uzak mesafedeki bir yerden bile haberin merkeze hızlı bir şekilde ulaşacağını söylemişti.
Edirne’de üç şerefeli Camii’nin külliyesinde Peykler Medresesi diye bir bina vardır. Osmanlı’da orduya alınan genç delikanlılar içinden atik, çevik ve hızlı koşabilenler, işte bu peykler medresesine kaydedilir, ulaklık-haberleşme işlerinde kullanılırlardı. Bu medrese Fatih sultan Mehmet Han tarafından kurulmuş, Osmanlı Devleti’nin ulak-haberleşme-resmi posta ihtiyacını karşılayacak bir kurumdu. İstanbul’un fethinden sonra, bugünkü Sultanahmet’te de bir peykhane kurulmuştu.
Osmanlı’da peykler öylesine hızlı koşuculardı ki, atlı tatarlardan bile daha çabuk haber getirip götürürlerdi. bu peykler, peykhanelerde çok özel eğitimlere tabi tutulurlardı. Mesela, çıplak ayakla kızgın kumlarda koşma antrenmanı yaptırılır, son derece zorlu eğitimini tamamlayıp peyk olmaya hak kazanan liyakatli bir peyk, günde 150-kilometre koşabilirdi. Eğitim sonunda ayak tabanları neredeyse bir at nalı gibi sertleşerek nasırlanır ve hissiz bir tabaka oluşurdu. Yalın ayak koşular, bu zorlu sürecin önemli bir parçasıydı. Bu müthiş koşucu peykler, yolda başlarına gelebilecek herhangi bir insan-haydut yahut vahşi hayvan saldırısından korunmak için teber adı verilen baltalardan taşırlardı.
Yine koşucu peyklerin kuşaklarında çıngıraklar vardı, bu çıngıraklar peyk koşarken ses çıkarır, kalabalık bir ortamda koşuyorsa, ahalinin ona yol vermesini sağlardı. Ayrıca yine bu çıngıraklar, peykin koşu temposu için önemliydi, çıngırakların çıkardığı ses, peykin koşu temposunu ayarlamasına yardımcı olurdu. Peykler ağızlarında delikli metal bir küre bulundurur, bu küre sayesinde solunumlarını düzenler, dalaklarının şişmesini önlerlerdi. Ayrıca yanlarında bir kesede akide şekeri veya badem şekeri taşırlar, bunları yiyerek enerjilerini korurlardı...
19. yüzyıla kadar peyk teşkilatı devam etmiş. Osmanlı’da resmi görevde kullanılan peykler 3 Mayıs 1829'da yayınlanan bir kanun hükmünde kararname ile kaldırılmıştır. Demiryollarının posta işlerinde kullanılmaya başlanmasıyla birlikte özel sektördeki peykçilik de son bulmuştur...

(Alıntıdır.)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder