1950'li yıllarda Sirkeci Emniyet Amirliği'nde görevli üç
polis memuru emekli olurlar. Emekli olurlar ama geçim kaygısına da düşerler.
Yaşları da henüz genç olduğundan bir iş yapma konusunda kafa
yorarlar.
Şu işi yapalım, yok bu işi yapalım derler ama bir baltaya
sap olamazlar.
Derken içlerinden biri bir düşünce atar ortaya:
"Karakol kuralım!.."
Ölçerler, biçerler, şu içinde bulunduğumuz karakol binasını
kiralarlar.
Daha önceden Sirkeci Emniyet Amirliği'nde görev
yaptıklarından ve çevrede tanındıklarından bu bölgeyi seçerler. Tabelacıya
gidip "Küçükpazar Karakolu" yazan tabelayı yaptırır, binaya asarlar.
Üç kafadar emekli, masaydı, sandalyeydi, daktiloydu,
dosyaydı, kağıttı, ıstampaydı, mühürdü, bir karakolda bulunması gereken bütün
iaşeyi alıp karakolu tefriş ederler. Türkiye'nin, ne Türkiye'si herhalde
dünyanın ilk özel karakolunu hizmete açarlar!..
Karakol hizmete açılınca da bölge esnafından haraçlarını
toplamaya eskisi gibi sürdürürler.. O sırada da Sirkeci Emniyet Amiri
değiştiğinden bölgede Küçükpazar Karakolu diye bir karakol var mı yok mu
bilmemektedir..
Bu arada, normal bir karakol hangi görevleri yapıyorsa sahte
karakolda da aynı işler normal seyrinde yapılmaktadır. Vukuat işlerini de
tabii.. Uygun bir fırsat kollayıp yeni göreve gelen Sirkeci Emniyet Amiri'ne de
bir kutu çikolatayla "Hoşgeldin"e bile giden üç kafadar, memur
azlığından yakınıp takviye memur talep ederler. Sirkeci Emniyet Amiri de,
"Bende memur çok, birkaçını sizde görevlendirelim" diyerek Küçükpazar
Karakolu'nun emrine üç polis memurunu verir. Böylece bir karakolda olması
gereken tüm düzenek kurulmuş olur. Suçlular adliyeye götürülmekte, evraklar
gelmekte, evraklar gitmekte, yazışmalar dosyalanmakta, suçüstüler
yapılmaktadır. Bildiğiniz karakol gibi yani!..
İşler o kadar aksamadan ve mevzuata uygun yürümektedir ki,
izin programları bile oluşturulmakta ama karakolun "kurucu" üç
memurundan ikisi izne ayrılırsa biri işler karışmasın diye muhakkak karakolda
kalmaktadır..
İki memurun yine yıllık izin kullandıkları bir gün, nöbetçi
kalan memurun bir yakını vefat edince, o da iki üç günlüğüne memleketine gitmek
zorunda kalır. Aynı günlerde de Sirkeci Emniyet Amirliği'nden bir memur geçici
görevle Küçükpazar Karakolu'na gönderilir. Bu memur daha önce İl Emniyet
Müdürlüğü'nde karakolların kömür dağıtım işini yaptığından hemen tüm
karakolları ezbere bildiğinden, Küçükpazar Karakolu diye bir karakolda
görevlendirilince şaşırır. Karakoldaki diğer memurların da pek bir şey bildikleri
yoktur. Bu arada kış da yaklaştığından kömür dağıtım işinin bittiğini de
bilmektedir. Oysa Küçükpazar Karakolu'na henüz kömür filan gelmemiştir. Bir gün
kendine iş edinir, "Herkesin karakolunun kömürü geldi de bizimkine niye
gelmiyor ?" diye meraklanıp Emniyet Müdürlüğü'nün kömür dağıtım bölümünde
eski arkadaşlarının yanına gider.
"Yahu arkadaş, herkesin karakoluna kömür verdiniz de
bizim karakola niye vermiyorsunuz?"
"Sizin karakol neresi?"
"Küçükpazar Karakolu."
"Ne yanda bu karakol?"
"Unkapanı'nda."
"Cık, biz öyle bir karakol bilmiyoruz!.."
"Hemşerim nasıl olur; binası var, memurları var, ben
orada görev yapıyorum."
Karakol listeleri çıkarılır, ama böyle bir karakolun izine
rastlanmaz. Yine de eski arkadaşlarının elini boş göndermez, kömür verirler.
Kömürün geldiği gün, karakolun kurucusu üç memur da izinden dönmüş, ekmek
tekneleri karakolda göreve başlamışlardır.
"Ne var ne yok arkadaşlar?"
"İyi, ne olsun."
"Biz yokken ne yaptınız?"
"Kömür aldık."
"Ne kömürü?"
Üç kafadar, karakolun elektrik, su ve kömür giderlerini kendi
ceplerinden karşıladıkları için kafalarında bir şimşek çakar.. Üçü de şaşkın,
sararmış bir yüzle birbirlerine bakakalırlar. Ama yapacakları bir şey de
yoktur. Kömürü geri de gönderemezler. Olanı biteni gözleyen ve kömürü temin
eden işgüzar memur, ertesi gün yanına bir arkadaşını da alıp Sirkeci Emniyet
Amirine gider. Olup biteni amire anlatırlar.
Emniyet Amiri, yanına iki polis memurunu da alıp İstanbul
Emniyet Müdürü'nün huzuruna çıkar. Olayı anlatır. Zamanın Emniyet Müdürü gün
görmüş uyanık bir adamdır. Su bastı, sel oldu gibisinden bir yazı yazdırıp
Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü'nden Küçükpazar Karakolu'nun demirbaş dökümünü
ister. Kısa bir süre sonra Genel Müdürlükten "Böyle bir karakolumuz
yoktur" yanıtı gelir. Emniyet Müdürü ildeki bütün şube müdürlerini
çağırtır, olayı özetler ve hep birlikte Küçükpazar Karakolu'nun yolunu tutarlar.
Karakoldaki tüm memurlar da haberdar edilmiştir. Emniyet Müdürü memurları şube
müdürlerinin önünde sorguya çeker.
"Sen kaç yıldır bu karakoldasın?"
"Sen kaç yıldır görev yapıyorsun?"
Ayrıla ayrıla geriye karakolu kuran üç eski memur kalır.
"Siz geldiğinizde bu karakol var mıydı?"
Biraz kem kümden sonra karakol kurucusu üç memur da
konuşmaya başlar.
"Valla müdürüm emekli olduktan sonra bir iş kuramadık,
aklımıza karakol kurmak geldi, biz de kurduk."
Müdür öyküyü dinledikten sonra, "tamam tamam" der
ve ekler : "bu olayı hiçbir zaman, hiçbir yerde anlatmayacaksınız ve
derhal İstanbul'u terk edip, ailenizle birlikte izinizi
kaybettireceksiniz."
Sonra da şube müdürlerine dönerek şu talimatı verir : "Bu karakol bugünden itibaren yasal hale gelecek. Ankara'ya bir yazı
yazın, su baskını, sel filan bir şeyler uydurun."
Sahte olarak kurulan Küçükpazar Karakolu yasal hale
büründükten sonra yıllarca hizmet verir!

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder