İRAN HUDUDUNDA BİR TİLKİ - Roman
B A R I Ş - Anı.Öykü

BELCEKIZ EFSANESİ




Belcekız efsanesi, Fethiye'nin ünlü Ölüdeniz Plajı'na adını veren romantik ve trajik bir hikâyedir. Efsaneye göre, yıllar önce Fethiye açıklarından geçen gemiler, içme suyu temin etmek için kıyıya yaklaşırdı. Bir gün yaşlı bir kaptan ve oğlu, gemileriyle bu bölgeden geçerken su almak için kıyıya demir attılar. Kaptanın genç oğlu, kayığıyla kıyıya çıktığında güzelliği dillere destan Belcekız'ı gördü ve ona âşık oldu. Belcekız da aynı hisleri paylaşıyordu, ancak oğlanın terk edemeyeceği bir babası ve gemisi vardı.

Efsaneye göre, genç oğlan her seferinde Belcekız'ı görmek için kıyıya yaklaşmak isterdi, ancak yaşlı kaptan denizin dalgalı olduğunu düşünerek buna karşı çıkardı. Bir gün, oğlan babasını dinlemeyip kıyıya yaklaşmaya çalışırken, kaptanla aralarında bir tartışma çıktı. Kaptan, oğlunun sözünü dinlememesine öfkelenerek onu denize itti. Genç oğlan boğularak hayatını kaybetti. Belcekız ise bu trajedi karşısında büyük bir üzüntüyle kendini kayalıklardan aşağıya bıraktı.

Bu efsane, Ölüdeniz'in her zaman durgun ve sakin olmasını, Belcekız'ın ise dalgalı ve hareketli olmasını açıklayan bir hikâye olarak anlatılır. Fethiye'yi ziyaret edenler, bu romantik efsanenin izlerini Belcekız Plajı'nda ve Ölüdeniz'in eşsiz güzelliğinde bulabilirler. 


Belcekız efsanesinde iki ana karakter öne çıkıyor: Belcekız ve genç denizci. 

Belcekız: Efsaneye göre, güzelliğiyle dillere destan bir genç kızdır. Kıyıya su almak için gelen gemicilerden birine âşık olur. Ancak kader, onun aşkını trajediye dönüştürür. Sevdiği kişinin denizde boğulmasına tanık olduktan sonra, büyük bir üzüntüyle kendini kayalıklardan aşağıya bırakır. Onun adı, bugün Fethiye'deki Belcekız Plajı'na verilmiştir.

Genç Denizci: Babasıyla birlikte gemiyle seyahat eden bu genç adam, Belcekız'a âşık olur. Ancak babası, denizin dalgalı olduğunu düşündüğü için kıyıya yaklaşmasına izin vermez. Bir gün, babasının uyarılarını dinlemeyerek kıyıya yaklaşmaya çalışırken aralarında bir tartışma çıkar. Babası, oğlunu denize iterek trajik bir şekilde ölümüne sebep olur. Onun öldüğü yer ise Ölüdeniz olarak anılmaya başlanır.

Bu efsane, Ölüdeniz'in sakin ve durgun yapısını, Belcekız'ın ise dalgalı ve hareketli olmasını açıklayan romantik ve trajik bir hikâye olarak anlatılır. 


ASUMAN-ZEYCAN

 


Asuman ile Zeycan aşkı, Türk halk hikâyeleri arasında yer alan ve Erzincan-Erzurum bölgesinde anlatılan bir öyküdür. Hikâye, birbirine âşık olan Asuman ve Zeycan'ın toplumsal engellerle mücadele ederek kavuşmalarını konu alır. 

Öyküye göre, Erzincan beyi Kaleli Bey'in kızı Zeycan ile kâhyası Derviş Ahmet'in oğlu Asuman, çocukluklarından itibaren birlikte büyürler. Ancak, Zeycan’ın babası, toplumsal statü farkı nedeniyle kızını Asuman’a vermek istemez. Aşıklar, rüyalarında bir dervişin elinden aşk badeleri içerek birbirlerine olan sevgilerini pekiştirirler. 

Hikâyede, Asuman ve Zeycan’ın kavuşmaları için birçok engel aşılması gerekir. Zeycan’ın babası onu başka biriyle evlendirmek ister, ancak Asuman, Erzurum Valisi’ne derdini anlatır ve sonunda Zeycan’ın babası ikna olur. Böylece, nadir görülen mutlu sonla biten halk hikâyelerinden biri olarak Asuman ile Zeycan birbirine kavuşur. 

Bu hikâye, halk edebiyatının ortak motiflerini barındırır ve zamanla farklı varyantları ortaya çıkmıştır. Ayrıca, Ermeniler tarafından da ilgi görmüş ve Ermeniceye çevrilerek yayımlanmıştır. 






ARZU-KAMBER





Arzu ile Kamber, Türk halk edebiyatının en önemli aşk hikâyelerinden biridir. 16. yüzyılda ortaya çıktığı düşünülen bu hikâye, birbirlerini kardeş sanarak büyüyen iki kişinin aslında kardeş olmadıklarını öğrenmeleri ve aşklarını yaşamaya çalışmaları üzerine kuruludur.

Kamber’in ailesi, bir yolculuk sırasında eşkıyaların saldırısına uğrar ve Kamber dışında herkes öldürülür. Kamber’i bir köylü bulur ve evlat edinir. Bu köylünün Arzu adında bir kızı vardır ve Kamber ile Arzu birlikte büyürler. Ancak bir gün, Kamber’i seven bir kız, Arzu’ya Kamber’in kardeşi olmadığını söyler. Arzu bu bilgiyi Kamber ile paylaşır ve ikili birbirlerine olan aşklarını fark ederler.

Ancak Arzu’nun amcası, Arzu’yu babasından ister ve nişanlanmalarına karar verilir. Kamber, Arzu’nun ona yüz vermemesi üzerine köyden ayrılır. Arzu, Kamber’i bulmak için çöle gider ama Kamber ona yüz vermez. Arzu hastalanır ve bir sırdaşı aracılığıyla Kamber’e ulaşır. Kamber eve döner, ancak Arzu’nun amcası onu almak için köye gelir. Arzu, amcasına durumunu anlatır ve sonunda Arzu ile Kamber evlenir.

Bu hikâye, aşk, kader ve ayrılık temalarını işler. Arzu ile Kamber’in birbirlerine olan sevgisi, toplumun kuralları ve aile baskısı nedeniyle birçok engelle karşılaşır. Ancak aşkları, tüm zorluklara rağmen galip gelir.

Buradaki amca-yeğen arasında direkten dönen ilişki belki de bilinen ilk 'ensest' ilişkiye temel oluşturacaktı. Neyse ki Arzu'nun Kamber'e olan aşkı bunun önüne geçmiştir. Ayrıca bu aşk, babayı pezevenklikten, amcayı da sübyencilikten kurtarmıştır.

'Kambersiz düğün olmaz!' sözünü de bu vesileyle değiştirmek gerekir: 'Kamber ve Arzusuz düğün olmaz!'

ANARKALİ-SALİM





Anarkali ve Salim'in hikâyesi, Hint tarihinin en ünlü aşk efsanelerinden biri olarak kabul edilir. Salim, Babür İmparatoru Ekber'in oğlu olup, daha sonra Cihangir adıyla tahta çıkmıştır. Anarkali ise, bazı kaynaklara göre Şeref-un-Nisa adlı bir cariye veya Ekber'in eşi olarak tanımlanır.

Efsaneye göre, Prens Salim ve Anarkali birbirine âşık olmuş, ancak Ekber bu ilişkiye karşı çıkmıştır. Rivayetlerden birine göre, Ekber, Anarkali'nin Salim'e gülümsediğini aynadan görmüş ve öfkelenerek onu canlı canlı duvar içine gömmüştür. Başka bir versiyonda ise, Anarkali'nin Ekber'in baş eşi için çalışan bir hizmetçi olduğu ve Salim'in onunla evlenmek istemesi üzerine Ekber'in bu ilişkiye karşı çıktığı anlatılır.

Bazı tarihçiler, Anarkali'nin gerçekten yaşayıp yaşamadığını sorgulamaktadır. İngiliz gezgin William Finch, 1608'de Babür İmparatorluğu'nu ziyaret ettiğinde, Anarkali'nin ölümüne dair bir kayıt tutmuştur. Ancak, Cihangir'in anılarında Anarkali'den hiç bahsedilmemesi, onun efsane mi yoksa gerçek bir tarihi figür mü olduğu konusunda tartışmalara yol açmıştır.

Anarkali'nin mezarı olduğu düşünülen yapı, Pakistan'ın Lahor kentinde bulunmaktadır. Lahor'daki bu anıt mezar, Cihangir tarafından yaptırıldığı iddia edilen bir yapı olarak bilinir. Ancak, bazı tarihçiler bu mezarın aslında Cihangir'in eşi Sahib-i-Cemal'e ait olduğunu öne sürmektedir.

Bu trajik aşk hikâyesi, Mughal-e-Azam gibi Bollywood filmlerinde, tiyatro oyunlarında ve romanlarda sıkça işlenmiştir. Anarkali'nin hikâyesi, yasak aşk, ihanet ve trajedi temalarıyla Hint kültüründe önemli bir yer tutmaktadır.

Bu Hint efsanesinden etkilenip; 'Günaydınım Nar Çiçeğim Sevgilim' isimli güfteyi Feyzi HALICI kaleme almış daha sonra da merhum bestekârımız Cinuçen TANRIKORUR, Kürdili Hicazkâr makamında besteleyerek, Türk Sanat Müziğimize kazandırmıştır.


Anarkali : 16. yüzyıl Babür İmparatorluğu'nda yaşadığı düşünülen efsanevi bir figürdür. Adı, "nar çiçeği" anlamına gelir ve Prens Salim (daha sonra Cihangir olarak tahta çıkmıştır) ile olan yasak aşk hikâyesiyle tanınır.

Efsaneye göre, Anarkali Babür İmparatoru Ekber'in sarayında bir cariye veya dansçı olarak bulunuyordu. 

Salim : Babürlüler döneminde Selim adıyla bilinen hükümdar, Cihangir Şah olarak tahta çıkmış olan Ebü'l-Muzaffer Nûreddîn Muhammed Cihângîr'dir. Babür İmparatorluğu'nun 4. hükümdarı olup, 31 Ağustos 1569'da Fetihpûr Sikri'de doğmuş ve 28 Ekim 1627'de Keşmir'de vefat etmiştir.

Babası Ekber Şah, annesi ise Meryem-uz-Zamanîdir. Küçük yaşta tahtın varisi ilan edilmiştir. Ancak 1599'da, babası Dekken'de bulunurken erken tahta çıkma isteğiyle ayaklanmış, ancak babasının ölümünden sonra 1605'te tahta çıkmıştır.


FASIL MÜZİĞİ



Hüzzam Taksim



Nihavend Taksim



Hicaz Taksim



Hüzzam Sirto



Rast Sirto



Suzinak Sirto



Kürdilihacazkâr Longa


 

Hicaz Peşrev



Nihavend Longa



Şehnaz Longa




Sultaniyegâh Sirto