YILBAŞI

 



Yılbaşı, Miladi takvim kullanan ülkelerde 31 Aralık'ı 1 Ocak'a bağlayan geceye denmektedir.

Yılbaşı, Jülyen takvimine göre Hristiyanlık öncesi Roma'da, ocak ayının da adının verildiği geçit ve başlangıç tanrısı Janus'a adanmıştı. Hristiyan aleminin Miladi takviminde bir tarih olarak, hâlen Anglikan ve Lutheran kiliselerinde İsa'nın Adlandırma ve Sünnet Bayramı olarak törenlerle kutlanır.

Günümüzde, çoğu ülke fiili olarak Miladi takvimini kullandığı için, Yılbaşı, dünyanın en ünlü resmî tatilleri arasındadır, genellikle yeni yıla girildiği andan itibaren gece yarısı havai fişeklerle kutlanır. Diğer küresel Yılbaşı gelenekleri arasında yeni yıl kararları almak ve kişinin arkadaşlarını ve ailesini araması yer alır.

 

Tarihi:

Miladi Takvimin geliştirildiği Hristiyan aleminde Yılbaşı, geleneksel olarak Anglikan Kilisesi ve Lutheran Kilisesi tarafından İsa'nın sünnet edilişi için kutlanır.

Mezopotamya yeni yılı ilk kez MÖ 2000 yılında, mart ortasında ilkbahar ekinoksu zamanında kutladı. Erken Roma takvimi, 1 Mart'ı yılın ilk günü olarak belirledi. Takvimin mart ayından itibaren sadece 10 ayı vardı. Yeni yılın bir zamanlar mart ayı ile başladığı bazı ayların isimlerine hala yansımaktadır. Miladi takviminin dokuzuncu ayından on ikinci ayına kadar olan Eylül'den Aralık'a kadar, başlangıçta yedinci ila onuncu aylar arasında konumlandırılmıştı. Roma mitolojisi, Ianuarius ve Februarius'un iki yeni ayının oluşturulmasıyla genellikle ikinci kralları Numa Pompilius'a itibar etti. Bunlar ilk olarak yılın sonunda yerleştirildi, ancak bir süre sonra bunun yerine ilk iki ay olarak kabul edildi.

Ocak ayının başlangıcı olan Ocak kalendi (Latince: Kalendae Ianuariae), MÖ 153'te yeni konsüllerin açılışı yapıldıktan sonra yeni yıl olarak kutlanmaya başlandı. Romalılar yıllarını bu konsüller tarafından sıralı olarak değil, uzun zamandır tarihlendirmişler ve ocak ayının sonlarını bu tarihe uygun hale getirmişlerdi. Yine de Mart yeni yılı etrafındaki özel ve dini kutlamalar bir süre devam etti ve 1 Ocak'ın yeni statüsünün zamanlaması konusunda bir fikir birliği oluşmadı. Ancak yeni yıl olduğunda, aile toplantıları ve kutlamalar için bir zaman oldu. MÖ 78'de M.Aemilius Lepidus'un başarısız isyanını da içeren bir dizi felaket, Roma'nın pazar günlerinin ocak ayının sonlarına denk gelmesine izin veren bir batıl inanç oluşturdu ve pontifler bunun meydana gelmesini önlemek için ara eklemeyi kullandı.

MS 567'de, Turlar Konseyi, yılın başlangıcı olarak 1 Ocak'ı resmen kaldırdı. Orta Çağ Hristiyan Avrupa'sında çeşitli zamanlarda ve çeşitli yerlerde, yeni yıl 25 Aralık'ta İsa'nın doğumunun şerefine kutlandı; Eski Roma tarzında 1 Mart; 25 Mart Leydi Günü, Müjde Bayramı ve Paskalya bayramı olarak kutlandı. Jülyen reformu sırasında 25 Mart ilkbahar ekinoksu ve 25 Aralık kış gündönümü olarak anlaşıldığından, bu günler astronomik ve astrolojik olarak da önemliydi. (Jülyen takviminin güneş yılı ile olan küçük anlaşmazlığı, bu günlerde, takvimin Miladi reformu sırasında kullanılan hesaplamaların temelini oluşturan İznik konseyinin önüne geçti. Orta Çağ takvimleri, okuyucuları bir yıldan diğerine farklı bir günde geçişi hesaba katsa da Ocak'tan Aralık'a kadar olan ayları göstermeye devam etti.

7. yüzyıldan kalma Flandre ve Hollanda paganları arasında, yeni yılın ilk gününde hediye alışverişi yapmak bir gelenekti. Bu gelenek, Flaman ve Hollandalıları uyaran Saint Eligius tarafından kınandı. Ancak, Avrupalı Hristiyanlar yeni yılı kutladıkları tarihte, Noel hediyelerini takas ettiler çünkü Yılbaşı, Batı Hristiyan ayin takvimine göre Noel sezonunun 12. gününe denk geliyordu; Hristiyan bağlamında Noel hediyelerini değiş tokuş etme geleneği, Çocuk İsa'ya hediyeler veren İncil Magi'ye kadar uzanır.

Jülyen takvimindeki artık yıl hatası nedeniyle, Birinci İznik Konsili 325'te Paskalya tarihinin hesaplanmasına karar verdiğinden beri Paskalya tarihi geriye doğru kaymıştı. 16. yüzyıla gelindiğinde, gözlemlenen ekinokstan sapma kabul edilemez hale geldi. 1582'de Papa XIII. Gregorius, Miladi takvimin bugün yaygın olarak kullanıldığını ilan etti ve hatayı 10 günlük bir silme ile düzeltti. Miladi takvim reformu da (yürürlükte) 1 Ocak'ı Yılbaşı olarak geri getirdi. Çoğu Katolik ülkesi Miladi takvimi neredeyse hemen benimsemiş olsa da Protestan ülkeler arasında ancak kademeli olarak kabul edildi. Örneğin İngilizler, reform takvimini 1752 yılına kadar kabul etmediler. O zamana kadar, Britanya İmparatorluğu - ve onun Amerikan kolonileri - yeni yılı 25 Mart'ta kutladı.

Çoğu Batı Avrupa ülkesi, Miladi Takvimi kabul etmeden biraz önce 1 Ocak'ı Yılbaşı olarak resmen kabul etti. Tudor İngiltere'sinde Yılbaşı, Noel ve Onikinci Gece ile Noel Bayramı'nın on iki günü arasında üç ana bayramdan biri olarak kutlandı. Orada, 1752'de Miladi takvimin kabul edilmesine kadar, yeni yılın ilk günü, 25 Mart'taki Batı Hristiyan Müjde Bayramı idi, aynı zamanda "Leydi Günü" olarak da adlandırılır. Mart, Müjde Tarz tarihleri olarak bilinirken, 1 Ocak'ta başlayan Miladi Takvimin tarihleri Sünnet Tarzı tarihleri olarak seçildi, çünkü bu, İsa'nın sekizinci gününün gözlenen anıtı olan Sünnet Bayramı'nın tarihiydi. doğumundan sonraki yaşam, ikincisinin 25 Aralık Noel'deki gözlemine göre sayıldı.

1582'de Papa XIII. Gregorius, Katolik Liturgic Takvim reformuna göre, 1 Ocak'ı yeni yılın başlangıcı olarak kabul etti.




NE SÖYLEMİŞLER

 


“Nükleer enerjinin bir gün elde edilebileceğine dair en ufak bir gösterge   bile bulunmuyor. Bu, atomu istediğimiz gibi parçalayabileceğimiz anlamına   gelirdi."

 Albert Einstein - 1932

 

"Petrol çıkarmak için kuyu açmak mı? Yani toprağı delip petrol aramaktan      söz ediyorsun?  Sen delisin!"

Edwin L.Drake'ın bazı kuyu açıcılara iş teklifi götürdüğünde, onlardan   aldığı cevap – 1859

 

"Gelecekteki bilimsel ilerlemeler ne olursa olsun, insanlık Ay'a asla   ulaşamayacaktır."

Dr.Lee De Forest, vakum tüpünün kâşifi ve televizyonun babası.

 

“Ameliyatlarda acının dindirilmesi aptalca bir hayaldir. Onu aramaya   çalışmak saçmalıktır. Ameliyatlardaki bıçak ve acı hastaların zihninde   ebediyen birlikte yaşayacak iki kelimedir."

Fransız, Dr.Alfred Velpeau – 1839

 

"İyi bilgilenmiş kimseler bilirler ki, sesi teller üzerinden nakletmek   imkansızdır, bu mümkün olsa bile böyle bir şeyin pratik bir değeri   olamaz."

Boston Post gazetesinden bir editör - 1865


"Hiçbir işe yaramazsın, oğlum. Sen git kamyon sürücülüğüne dön!"

Grand Ole Opry'nin menajeri Jimmy Denny ilk performansından sonra Elvis   Presley'e söylemiş - 1954

 

"Artık yeni hiçbir şey yok. İcat edilebilecek her şey icat edildi."

Charles H. Duell, Amerikan Patent Dairesi Başkanı – 1899

 

"Uçaklar hoş oyuncaklar. Ama askeri bir değerleri yok."

Mareşal Ferdinand Foch, I.Dünya Savaşı'nda Fransız Orduları Başkomutanı -   1911

 

"Televizyon en geç altı ay içinde piyasadan silinecektir. İnsanlar her   akşam   böyle bir kutuyu istemez."

Daryik F. Zanuck, Twentieth Century Fox'un başkanı - 1944

 

"Bilgisayarlar gelecekte belki sadece 1,5-ton ağırlığında olacaklar."

Popular Mechanics Dergisi – 1949

 

"Atlar her zaman kullanılacaktır. Otomobil ise ancak geçici bir moda   olabilir."

Henry Ford'un kredi talebi üzerine otomotiv sektörünün geleceği konusunda   ekspertiz veren bir banka müdürü - 1903

 

“Denizaltıların savaşta ne işe yarayabileceğini anlayamadım. En   fazlasından

mürettebatın boğularak, ölmesine sebep olabilir."

H. G. Wells, yazar - 1901

 

"Radyonun geleceği yok"

Lord Kevin - İskoçyalı fizik alimi

 

"Artistlerin konuşmalarını kim duymak ister ki?"

Harry M. Warner, film endüstrisi yöneticisi. O sıralarda yeni icat edilen   sesli film hakkında – 1927

 

"Sound'larını beğenmedim, ayrıca gitar gruplarının modası geçti."

Decca Record Plak Firmasının bir yöneticisi. Beatles hakkında - 1962

 

"İnsanların evlerinde bilgisayar bulundurmaları için herhangi bir neden   göremiyorum."

Kenneth Olsen, Digital Equipment Corp.'un (bir bilgisayar firması) başkanı   -   1977

TOPRAK GÜNÜ

 



Gezegenimizin hayatta kalması, toprakla olan değerli bağa bağlı. Yiyeceklerimizin yüzde 95'inden fazlası topraktan geliyor. Ayrıca, bitkiler için gerekli olan 18 doğal kimyasal elementin 15'ini sağlarlar.

Ancak, iklim değişikliği ve insan faaliyetleri karşısında, topraklarımız bozuluyor. Erozyon doğal dengeyi bozar, suyun sızmasını ve tüm yaşam biçimlerinin erişimini azaltır, ayrıca gıdadaki vitamin ve besin seviyesini düşürür.

Sürdürülebilir toprak yönetimi uygulamaları, erozyon ve kirliliği azaltmak, su sızması ve depolamasını artırmak için gereklidir. Ayrıca toprak biyolojik çeşitliliğini korur, verimliliği artırır ve karbon tutumuna katkıda bulunur; iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir rol oynarlar.

Ama toprağı düşündüğümüzde, onu neredeyse her zaman kırsal ve doğayla ilişkilendiririz. Kentsel toprakların da temel olduğunu nadiren düşünürüz.

Bu Dünya Toprak Günü 2025, "Sağlıklı Şehirler İçin Sağlıklı Topraklar" temasıyla kentsel peyzajlara odaklanıyor. Asfalt, binalar ve sokakların altında, geçirgenlik ve bitki örtüsü halinde yağmur suyunu emmeye, sıcaklığı düzenlemeye, karbon depolamaya ve hava kalitesini iyileştirmeye yardımcı olan toprak bulunur. Ancak çimento ile kapatıldığında bu işlevleri kaybeder ve şehirler sel baskına, aşırı ısınmaya ve kirliliğe karşı daha savunmasız hale gelir.

Bu nedenle, bu gün herkesi—politika yapıcılardan vatandaşlara kadar—kentsel alanları sıfırdan yeniden düşünmeye, daha yeşil, daha dayanıklı ve sağlıklı şehirler inşa etmeye davet ediyor.

Dünya Toprak Günü (WSD), sağlıklı toprağın önemine dikkat çekmek ve toprak kaynaklarının sürdürülebilir yönetimini savunmak amacıyla her yıl 5 Aralık'ta düzenlenmektedir.

2002 yılında Uluslararası Toprak Bilimleri Birliği (IUSS) tarafından toprağı kutlamak için uluslararası bir gün önerilmiştir. Tayland Krallığı liderliğinde ve Küresel Toprak Ortaklığı çerçevesinde, FAO WSD'nin küresel bir farkındalık artırıcı platform olarak resmi olarak kurulmasını desteklemiştir. FAO Konferansı, Haziran 2013'te Dünya Toprak Günü'nü oybirliğiyle onayladı ve 68. BM Genel Kurulu'nda resmi olarak kabul edilmesini talep etti. Aralık 2013'te BM Genel Kurulu, 5 Aralık 2014'ü ilk resmi Dünya Toprak Günü olarak ilan ederek yanıt verdi.

TÜRKÇE

Urla Cooking Class.

İsmini taşıyan mekânın önünden geçerken, birden şeytan dürtüyor, giriyorum içeri.
Beni kibar bir biçimde karşılayan çalışana soruyorum:

-Müşterileriniz genelde İngiliz sanırım.
- Hayır efendim, hiç İngiliz müşterimiz yok...

- Ben İngilizce bilmiyorum, anlamı nedir levhada yazanın?
-Yerel değerleri geleceğe taşımayı hedefliyor mekânımız.

- İngilizce levhasıyla mı taşıyacak? İngilizce olunca daha mı çekici oluyor, yerel tatlar deseydiniz kimse gelmez miydi mekana?

Sözlerim karşısında, verecek cevap bulamayan genç, boş gözlerle bakıyor bana...

Mekânların istisnasız, hepsinin sahipleri
Türk ve Türkçe konuşuyor...
Müşterilerin hepsi Türk ve Türkçe konuşuyor...
Ama levha Flemenkçe...
Meselâ... LİET URLA
Neymiş efendim? Sahibi bir süre Kuzey Avrupa'da yaşamış... LİET "Sevgilim" demekmiş.
Burası Kuzey Avrupa değil ki!...
Oysa "SEVGİLİM URLA" deseydi ismine,
en önce kendim gider, sonra da bütün misafirlerimi götürürdüm..

Alerjim var yabancı isimli her mekâna...
Urla doğasıyla, yatay yerleşim biçimiyle,
İzmir'e yakınlığıyla bir çekim merkezi son yıllarda.
Kültür emperyalizmi, en küçük kasabalarımızın bile damarlarına zerk edildi, edilmeye devam ediyor...
Adından en çok söz ettiren gastronomi bölgesi olmaya aday kuşkusuz Urla...
Gastronomi turizmi merkezi yapma gayretleri var...

Çok iyi de...
Urla'nın katmeri varken, neden Urla'nın "trattoria'sı Vino Lokale, öne çıkıyor...
İtalya değil ki burası...
İtalya gastronomi turizmi yaparken,
katmer yapıyor mu?

Hadi vazgeçtim...
Pizza yaptın da bari adını Türkçe koy...

Urla Zeytin Otel'e çok yakınım...
Two Rooms Hotel'e çok uzak...

Köstem Zeytinyağ müze ve lokantasına
çok yakınım...
Leone Patisserie -Boulangerie Urla'ya
çok uzak...

Adını bahçesinde yetişen, mor nar ağacından alan
NARIMOR dururken...
MİTERA ne oluyor Allah aşkına?

Horbour Teracce.& Bistro ...
Myhouse Butik Otel..
Maison Vourla Hotel....
Art Desing Otel...
La pena Pizza &Tapas...
İskele Berlin's...
Manej...

Sanmayın ki yukarıda yazılanlar İtalya'da, İngiltere'de, Fransa'da...
Hepsi Urla'da...

Siz bir şey anladınız mı?
Ben anladım...
Dilimiz kayboluyor. Dilini kaybeden ülkeler, zamanla her şeyini kaybeder.
Türkçe dil bayrağımız bizim...

Hanımlar...Beyler...
Burası, ne İtalya...
Ne Fransa... Ne İngiltere...
Burası Türkiye, Urla...

Gastronomi turizmi, dilini yok sayarak yapılmaz...
Tam tersine özüne sahip çıkarak yapılır.
Ünlü bilim insanlarımızdan ve ana dil Türkçemiz konusunda hassasiyetleri olan OKTAY SİNANOĞLU der ki:

"TÜRKÇE GİDERSE, TÜRKİYE GİDER!.."

Naciye Akay, Urla

(Alıntıdır.)

SATÜRN



Satürn halkaları olan tek gezegen değildir fakat kesinlikle en güzelidir. Gördüğümüz halkası bir grup küçük halkaların birleşmesinden oluşur. Bu, halkalar buz ve kaya parçalarından meydana gelir. Jüpiter gibi Satürn’de çoğunlukla hidrojen ve helyumdan oluşur

Galileo Galilei 1600’lerde teleskopu ile Satürn’ü gördüğünde neye baktığına emin olamadı. İlk başta üç tane gezegene veya kulakları olan bir gezegene baktığını düşündü. Fakat şimdi o kulakların Satürn’ün halkaları olduğunu biliyoruz.
Satürn tıpkı Jüpiter gibi bir gaz devidir ve çoğunlukla hidrojen ve helyumdan oluşur. Yoğun bir atmosferi vardır. Satürn halkaları ile meşhurdur. Bu gezegen aralarında boşluklar olan 7 tane halkaya sahiptir. Satürn’de 1 gün, 10.7 saat sürer. 1 Satürn yılı, 29 Dünya yılına eşittir.
Satürn’ün 53 tane uydusu vardır. 29 tane de hakkında daha fazla bilgiye ihtiyacımızın olduğu uydusu vardır.
Satürn teleskop olmadan da görülebildiği için antik zamanlardan beri bilinir. Gelişen teknoloji ile birlikte zaman içinde 4 robotik uzay aracı Satürn’ü ziyaret etmiştir. Bunlar; Pioneer 11, Cassini, Voyager 1 ve 2 uzay araçlarıdır.
Kaynak NASA

HAÇİKO

 



1924 yılında Tokyo Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nde görev yapan Japon profesör Dr. Hidesaburo Ueno, küçük bir köpek yavrusu buldu.

Profesör Ueno, köpeğin adını Japoncada "sekizinci" anlamına gelen Haçiko adını koydu.

Safkan akita cinsi beyaz bir erkek olan Haçiko, her sabah üniversiteye gitmek için evden metroya kadar yürüyen sahibine eşlik etti.

Metronun dış kapısına kadar getirdiği sahibini uğurladıktan sonra da eve döndü.

Çok geçmeden bir akşam üniversite dönüşünde metronun çıkışında Profesör Haçiko'yu kendisini beklerken gördü ve çok şaşırdı.

Bu akıllı köpek sahibinin eve dönüş saatlerini hesaplayarak ve aynı yolu kullanacağını düşünerek metronun önüne gitmişti.

 

Ondan sonraki bir yıl boyunca, Haçiko her sabah sahibini metroya kadar götürdü, her akşam iş çıkışında da metronun önünde karşıladı.

Hiç saatini şaşırmadı.

 

Ama bir akşam metrodan çıkmadı profesör.

Haçiko gözleri metronun kapısında gece boyunca bekledi.

Bir sonraki akşam yine yoktu profesör.

Üçüncü akşam metrodan yine çıkmadı. Üniversite'de kalp krizi geçirip ölmüştü profesör.

 

Haçiko her akşam ''sahibim metrodan gelecek'' diye inatla bekledi.

Haftalar, aylar boyunca her akşam Tokyo metrosunun Shibuya İstasyonu’nun kapısına gitti. Haçiko tam 9 yıl boyunca sahibinin gelmesini bekledi.

11 yaşındayken metronun kapısında öldü. (1935)

 

Bugün Tokyo'ya gidenlerin Shibuya istasyonunun kapısında karşılaştığı köpek heykeli Haçiko'dur. Japonlar, sadakat ve insan-hayvan ilişkisinin sembolü olarak ölümünden hemen sonra 9 yıl boyunca sahibini beklediği yere Haçiko'nun heykelini diktiler.

 

II. Dünya Savaşı'ndan sonra da unutmadılar ve savaş sırasında tahrip olan heykelin yerine 1948'de yenisini diktiler.

Çok sevdiği sahibiyle mezarları yan yanadır.

 

Bugün Shibuya İstasyonu’nun o kapısı Haçiko çıkışı olarak biliniyor ve Tokyo'nun en önemli buluşma merkezlerinden biridir.

Her yıl Haçiko'nun ölüm yıldönümü olan 8 Mart gününde birçok hayvansever heykelin önünde buluşurlar.

 

Haçiko'nun hikâyesi 1987 yılında bir Japon filmine de konu oldu.

Türkiye'de de Japon filmleri Festivali’nde gösterildi. Yaşanmış bu köpek hikâyesinin Hollywood versiyonu da çekildi ve Haçiko'nun sahibi Profesörü Richard Gere canlandırdı.

KİTAPLAR HAKKINDA İLGİNÇ BİLGİLER

 

1-Dünyanın En Uzun Cümlesi

SEFİLLER (Victor Hugo) 1862 yılında Fransız yazar Victor Hugo’nun yazmış olduğu Sefiller adlı romanın en önemli dünya klasikleri kitapları arasında yer aldığını hemen hepimiz biliyoruz. Romantik akımın öncülerinden olan Victor Hugo tarafından kaleme alınan Sefiller, romanı birçok filme, müzikale ve tiyatroya da konu olmuştur. Özellikle Millî Eğitim Bakanlığının öğrencilere önerdiği 100 temel eser arasında yer alan Sefiller kitabının enler arasına girmesini sağlayan en büyük özelliği kitabın üçüncü bölümünde, üç sayfa uzunluğunda cümle olmasıdır. Bu nedenle toplamda 823 kelimeden oluşan bu cümle, bu zamana kadar yazılmış en uzun cümle olarak kabul edilmiştir.

 

2-Dünyadaki En Uzun Roman

1649 ve 1653 yılları arasında yayınlanan Artamene ou le Grand Cyrus isimli kitap bu zamana kadar yazılmış en uzun roman 13.095 sayfadan 10 ciltten oluşmakta ve toplamda 2 milyona yakın kelime içermektedir. Bugüne kadar yazılan en uzun roman unvanına sahip olan kitap Fransız yazarlar Madeleine de Scudery ve Georges de Scudery tarafından kaleme alınmıştır.

 

3-İçinde Hiç “E” Harfi Bulunmayan Kitap

Kitaplar hakkında ilginç bir bilgi daha vermeden önce kısa bir bilgi daha vermek istiyorum. İstatistiklere göre, okuduğumuz her 6 harften birisi e harfi içermektedir. Hal böyle olunca çok sık kullanılması gerekiyor öyle değil mi? 1939 yılında Ernest Vincent Wright tarafından kaleme alınan Gadsby isimli kitapta “e” harfi hiç yok. Yanlış duymadınız, 50.110 kelimelik kitabın en ilginç özelliği de hiçbir kelimesinde “e” harfinin kullanılmamasıdır.

 

4-Dünyanın En Pahalı Kitabı

Bu zamana kadar satılan en pahalı kitap, Leonardo Da Vinci’ye ait ve kendi el yazması kitabı olan Codex Leicester, 48,4 milyon dolara Bill Gates tarafından satın alınmıştır. Dünyadaki en büyük bilim adamı ve dehası olan Leonardo Da Vinci kitabında; suyun hareketi, astronomi, jeoloji ve hidrolik alanında yapmış olduğu çalışmaları konu edinmiştir.

 

5-Dünyanın En Büyük Kitap Hırsızlığı

Stephen Blumberg tarafından bu zamana kadar bilinen en büyük kitap hırsızlığı yapılmıştır. Tıptaki adı ile bibliomania yani kitap biriktirme hastalı olan bu adam, 23.000 kitabı 268 kütüphaneden çalmıştır. Blumberg in çalmış olduğu bu kitapların değerinin ise yaklaşık 20 milyon dolar olduğu tahmin edilmektedir.

 

6-İnsan Derisi ile Yapılmış Kitaplar

Dünyanın en büyük kütüphanelerinde ya da çok ünlü müzelerde sergilenen bazı kitapların değerinin milyonlarca dolar olduğunu duyarız. Bu eski kitapların bu kadar kıymetli ve özel olmasının altında tabi ki birçok neden yatmaktadır. Öncelikle belirtelim ki ilk basım olmaları zaten bu kitapları bir mücevher değeri ile eş tutmaktadır. Diğer bir neden ise kitabın yapıldığı malzemedir. Yapılan bir araştırmaya göre 17. yüzyılda insan derisiyle kitap kaplama sanatı varmış ve Anthropodermic bibliopegy adı verilen bu sanat genellikle anatomi kitapları için uygulanmaktadır. çoğunlukla tıp derslerinde kullanılan kadavraların derileri yüzülerek, anatomi kitaplarını kaplamada kullanıldığı tahmin edilmektedir. Günümüzde ise Harvard Üniversitesinin Kütüphanesinde, insan derisi ile ciltlenmiş 3 kitap bulunmaktadır. Kitapların biri Roma şiirlerini içeriyor, diğeri Fransız felsefesini konu alırken sonuncusu ise, Orta çağ İspanya hukuku hakkında bilgi vermektedir. özellikle 1600’lü yıllarda yazılan İspanya hukuku hakkında da bilgi veren kitap içerisinde yer alan ve tüyler ürperten şatır ise şu şekildedir: “Bu kitabın kaplanması, 4 Ağustos 1632’de Wavuma tarafından, henüz canlıyken derisi yüzülen sevgili arkadaşım Jonas Wright’tan geriye kalan tek şey. Kral Mbesa bana bu kitabı verdi ki bu kitap da zavallı Jonas’ın sahip olduğu birkaç şeyden biriydi; şimdi onun üzerini derisi kaplıyor. Huzur içinde yatsın.”

 

7-En Fazla Yabancı Dile Çevrilen Kitap

1943 yılında Antoine de Saint-Exupery’in yayınladığı Küçük Prens’i sanırım okumayan kalmamıştır. Bütün zamanların en çok okunan ve en iyi kitapları arasında yer alan Küçük Prens, Le Monde’un Yüzyılın 100 kitabı listesinde de yer almaktadır. Her yaş grubuna hitap eden kitap, bu zamana kadar toplamda 253 ayrı dil ve lehçeye çevrilmiştir. Küçük Prens’i de yine bir masal kitabı olan Pinokyo takip etmektedir.

 

8-Eserleri En Fazla Çevrilen Yazar

Agatha Christie’nin oluşturmuş olduğu dedektif Hercule Poirot karakteri ile, nefesleri kesen polisiye romanları yazan yazarın kitapları dünyanın her yerinde okunmaktadır. 1932 yılından bu yana UNESCO’nun oluşturduğu veri tabanına göre, Agatha Christie kitaplarının toplamda 7233 çevirisi yapılmıştır.

 

9-Daktilo ile Yazılan İlk Kitap

Mark Twain’e ait olan Tom Sawyer’in Maceraları (The Advebtures of Tom Sawyer) isimli çocuk kitabı, dünya edebiyatında daktilo ile yazılan ilk kitaptır. Amerikan Edebiyatında unutulmaz mizah yazarlarından olan Mark Twain, Remington markasının, daktilo satın alan ilk müşterisi olarak bilinmektedir. Bu nedenle o dönemde yazdığı kitapların bir kısmını bu daktilo ile yazıldığı düşünülse de daktilo kullanarak yazdığı ve bilinen ilk romanı Tom Sawyer’in Maceraları isimli kitabı olmuştur.

 

10-En Eski Yemek Kitabı

Milattan önce 1750 yılında tarihe bilinen ilk en eski yemek kitabı yazılmıştır. Hammurabi Dönemine denk gelen kitap Babil Yazıtları ya da Babil Yemek kitabı gibi isimlerle yazılmıştır. toplamda 25 yemek tarifi bulunan kitap iki tablet şeklinde hazırlanmıştır. Bu tariflerin genelinde ise; sığır, domuz, keçi, koyun, geyik, kümes hayvanları, incir, hurma, üzüm ve elma gibi gıdalara yer verilmektedir. Kitapta yemeklerin yapılışı ve ölçüleri hakkında herhangi bir bilginin olmadığı sadece yemeklerin malzemelerinden bahsedildiği görülür.

 

11-Tarihte Bilinen İlk Matbaa

İlk Matbaa Çinliler tarafından kullanılmıştır. Ağaç oyma ve presleme tekniğine göre çalışan matbaa Milattan sonra 593 yılında Çinliler tarafından yapılmıştır. Kısacası dünyada yapılan ilk matbaa makine düzenine göre çalışmıyordu. 1040 yıl civarında ise harflerin tek tek yazılıp kullanılması da Çinliler tarafından yapılmıştır.

 

12-Gelmiş Geçmiş En Çok Satan Kitap

Charles Dickens Tarafından 1859 yılında yayınlanan İki Şehrin Hikayesi adlı roman gelmiş geçmiş en çok satılan kitap olmuştur. Yaklaşık 200 milyon satış oranına ulaşan kitabın orijinal adı ise; A Tale of Two Cities’tir. Konusu Fransız Devrimi esnasında geçen olaylarda oluşan kitap İngilizce olarak basılmıştır. İki Şehrin Hikayesi, tüm zamanların en çok satan edebi eseri olmuştur.

 

13-Çalınmasın Diye Zincirlenen İlk Kitaplar

İlk kitaplar kütüphanede çalınmasın diye kilitlenerek zincirleniyormuş. Bunun nedeni ise kitapların çalınma korkusuymuş. Yani o dönemin zor şartları düşünüldüğü zaman kitap basmak ya da yazmak kim bilir ne kadar emek ve masraf isteyen bir işti. Bundan dolayı kütüphanelerde bekleyen kitaplar çalınma riskine karşı zincirlenmekteydi.

 

14-En Uzun Sürede Yazılan Kitap

Genellikle bir solukta okuduğumuz, hatta daha uzun olsaydı dediğimiz kitapların bazıları birkaç günlük iken bazıları ise yıllar süren bir yazım serüvenine sahiptir. J. R. R. Tolkien tarafından tam 16 yılda yazılan Yüzüklerin Efendisi dünyanın en uzun sürede yazılan kitaplarında yer almaktadır.

 

15-Dünyada En Kısa Sürede Yazılan Kitap

ve şimdi de ardından en kısa sürede yazılan kitaba da yer vermek istedik. Çocuk kitapları arasında yer alan ve en çok sevilen Çizgili Pijamalı Çocuk, sadece iki buçuk günde yazılmıştır. Dünyanın en kısa sürede yazılan romanı sıralamasında başta gelen kitap John Boyne tarafından kaleme alınmıştır.

 

16-Dünyadaki İlk Kütüphane

Dünya tarihinde bilinen ilk kütüphane Sümerlere aittir. 2600 yıllarında, Sümerlere ait tapınaklarda çivi yazısı kullanılarak yazılmış tabletler bulunmakta idi. Dönemin ticari faaliyetlerinin, Hükümet belgelerinin yazıldığı bu tabletler arşivlenerek saklanmakta idi. Ve bu arşivler ise kütüphanenin temelleri olarak kabul görmüştür.

 

(Alıntıdır.)

HAN DUVARLARI

 

Faruk Nafiz Çamlıbel’in ünlü “Han Duvarları” şiirini bilirsiniz,

duymuşsunuz veya bilmiyorsunuzdur.

 

Şiirde ismi geçen ‘Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ kimdir diye hiç aklınıza geldi mi?

Yemen cephesinden Sarıkamış cephesine sevk edilen, Maraşlı askerlerden biridir.

Memleketinden, sevdiğinden ayrılalı 10 yıl olmuştur ve ailesi muhtemelen öldüğünü düşünüyordur.

Yemen'den döndüğü için üzerinde kışlık elbisesi bile yoktur.

Ve Sarıkamış'ın o soğuğunda hastalanır.

 

Savaş bittikten sonra köyüne, anne ve babasına dönmek için yola çıkar, ancak vereme yakalanmıştır.

Ulukışla taraflarında kaldığı bir handa, köyüne ulaşamadan ölür.

Ölmeden önce de hanın duvarlarına aşağıdaki dörtlükleri yazar.

 

Garibim namıma Kerem diyorlar.

Aslımı el almış harem diyorlar.

Hastayım derdime verem diyorlar.

Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben…

 

On yıl var ayrıyım kına dağından,

Baba ocağından yar kucağından,

Bir çiçek dermeden sevgi bağından,

Huduttan hududa atılmışım ben...

 

Gönlümü çekse de yârin hayâli,

Aşmaya kudretim yetmez cibâli,

Yolcuyum bir kuru yaprak misâli,

Rüzgârın önüne katılmışım ben...

 

1922 yılının soğuk bir mart ayında Kayseri Lisesi'ne atanan genç edebiyat öğretmeni Faruk Nafiz Çamlıbel ise Kayseri'ye giderken aynı handa misafir kalır.

Şeyhoğlu Satılmış'ın ölmeden önce duvara yazdığı o meşhur dörtlükleri görür...

Ve o dizeler Faruk Nafiz Çamlıbel'in ünlü 'Han Duvarları' şiirine dönüşür.

 

Demem o ki, bu ülkenin her bir köşesinde şehit kanı vardır.

Kolay alınmadı bu ülke.

Onlarca yıl anasından, yârinden, çocuğundan ayrı, cepheden cepheye koşan, yazlık kıyafetlerle eksi 20 derecede savaşan yiğitlerin sayesinde oturuyoruz bu topraklarda.

 

Bu toprakların bir metresini bile gözden çıkartanın gözü çıkar...

Dolar ile almadık ki biz bu ülkeyi dolar ile yıkılsın,

Petrol ile almadık ki, petrol artınca yıkılsın,

Sokak oyunlarıyla almadık ki, sokakta kaybedelim.

 

Kan ile aldık, kan...

Ve ancak kan ile veririz.

Sahip çık vatanına...

 

(Alıntıdır.)

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

 


Çocuklara yeni Türk alfabesini öğreten Atatürk Anıtı. (Kadıköy, İstanbul)

 

Öğretmenler Günü, öğretmenlik mesleğini icra eden kimseleri onurlandırmak için çeşitli etkinliklerin düzenlendiği bir kutlama günüdür.

Pek çok ülkede 1994'ten beri her yıl 5 Ekim günü UNESCO tavsiyesiyle Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır. 5 Ekim günü, 1966 yılında Paris’te gerçekleşen "Öğretmenlerin Statüsü Hükûmetler arası Özel Konferansı’nın sona erip UNESCO temsilcileri ile ILO tarafından "Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesinin oy birliği ile kabul edilişinin yıl dönümüdür.

Kendi kültürel ve tarihî özelliklerine, okul tatil günlerine göre çeşitli ülkelerde farklı tarihler Öğretmenler Günü olarak belirlenmiştir. Örneğin 12 Arap ülkesinde (Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Fas, Katar, Libya, Mısır, Suudi Arabistan, Tunus, Umman, Ürdün, Yemen) her yıl 28 Şubat günü Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

Türkiye'de her yıl 24 Kasım günü Öğretmenler Günü olarak kutlanmaktadır.

Mustafa Kemal Atatürk'ün başöğretmen olduğu 24 Kasım günü, 1981 Atatürk Yılı'nda Kenan Evren tarafından Öğretmenler Günü olarak ilan edilmiştir.

Bu, Atatürk Yılı ilan edilen 1981 yılında 12 Eylül Askerî İdaresi tarafından başlatılmış bir uygulamadır.

24 Kasım 1928 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Millet Mektebi Talimatnamesinin 4. maddesi, Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal'i 'Başöğretmen' olarak yasalaştırır.

24 Kasım 1928, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Millet Mekteplerinin Başöğretmenliğini kabul ettiği gündür. Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal Atatürk'e 'Millet Mektepleri Başöğretmenliği' unvanını 11 Kasım 1928'de yaptığı toplantıda vermiş ve bu unvan, 24 Kasım'da Millet Mektepleri Talimatnamesinin yayımlanması ile resmîleşmişti.

Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında onun 'başöğretmen' oluşunun yıl dönümlerinin ülke çapında Öğretmenler Günü olarak kutlanmasına karar verildi.

26 Şubat 1981'de Resmî Gazetede yayımlanan "Öğretmenler Günü Kutlama Yönetmeliği" ile Öğretmenler Günü'nün amaçları, kutlama komitelerinin görev, yetki ve sorumlulukları ve kutlama gününe ilişkin esaslar belirlendi.

24 Kasım'ı Öğretmenler Günü ilan eden dönemin Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren, ilk 24 Kasım kutlama mesajında öğretmenlere şöyle seslenmişti:

"Sevgili Öğretmenler, 24 Kasımlar sadece Öğretmenler Günü olarak anılmasın, bu gün aynı zamanda en büyük öğretmen Atatürk'ün ideallerinin gerçekleşmesi günü de olsun. Ayrıca bu gün; birlik, beraberlik ve bütünlük içinde yarının Türk çocuklarının Atatürk'ün özlediği şekilde yetiştirildiklerinin de ant günü olsun. Bu vesile ile hepinize mutlu ve aydınlık yarınlar diler, sevgiler sunarım."
 

KKTC

 





Kuzey Kıbrıs, resmî adıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Kıbrıs adasının kuzeydoğu kısmını kapsayan de facto bir devlettir.

Yalnızca Türkiye tarafından tanınır ve toprakları diğer tüm devletler tarafından Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bir parçası olarak kabul edilir. Kuzey Kıbrıs, kuzeydoğuda Karpaz Yarımadası'nın ucundan başlayarak, batıda Güzelyurt Körfezi, Koruçam Burnu ve en batıdaki en uç noktası olan Erenköy eksklavına kadar uzanır. En güneydeki noktası Akıncılar köyüdür. Birleşmiş Milletler kontrolündeki bir tampon bölge, Kuzey Kıbrıs ile adanın geri kalanı arasında uzanır ve adanın en büyük şehri ve her iki tarafın başkenti olan Lefkoşa'yı böler.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne uluslararası toplum tarafından ekonomi, ulaşım, spor gibi alanlarda ambargolar uygulanmaktadır. Ambargolardan dolayı ekonomik olarak Türkiye'ye bağımlı hâle gelmiştir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye tarafından ekonomik, siyasi ve askerî olarak desteklenmektedir. Ülke 2000'li yılların başlarından itibaren ekonomik sıkıntılar yaşamaya başlamıştır fakat 2001 yılından itibaren ekonomide hızlı bir büyüme yaşanmıştır.

 

Kıbrıs Fatihi olarak bilinen Bülent Ecevit

1960'ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde her iki toplum da %70 Rum-%30 Türk oranında her kurumda temsil hakkına sahipti. Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı III. Makarios 30 Kasım 1963'te 13 maddeden oluşan anayasa değişikliği önerilerini sundu. Bunlar arasında anayasanın değişmez maddeleri, Kıbrıs Türk'ü olan Başkan Yardımcısının veto hakkının ortadan kaldırılması, Temsilciler Meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması, ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeler de bulunmaktaydı.

ABD Başkanı Kennedy, Makarios'a bundan vazgeçmesini önerdi ve Türkiye değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirdi. Kıbrıs Türkleri'nin de reddi üzerine Kıbrıs Rumlarıyla Kıbrıs Türkleri arasında 21 Aralık 1963'te Kanlı Noel adı verilen toplumlararası çatışmalar patlak verdi. Bu çatışmalarla birlikte Kıbrıs Türklerinin hükûmetteki temsiliyeti sona ererken, yer yer Türklere karşı katliamlar yaşandı, 25.000 civarında Kıbrıslı Türk göçmen oldu ve enklavlarda yaşamaya başladı. Bu dönemdeki yönetimin adayı Yunanistan'a ilhak planı olan Akritas Planı daha sonraları basına sızdı.

1967'de Rum saldırıları tekrar başladı. Yunanistan Ordusu'nun 15 bin askeri, gayri resmî olarak adaya yerleştirildi. Türklere karşı sürdürülen sindirme politikasının durdurulması için Türkiye ve Yunanistan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askerî müdahalede bulunacağını açıkladı.

TBMM hükûmete müdahale yetkisi verdi. Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti. ABD’nin arabuluculuğuyla Yunanistan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türkiye harekâtı durdurdu. Yunanistan'ın askerleri üç Türk köyünden geri çekilirken arkalarında 24 ölü bıraktılar. 1964’ten beri Türkiye’de bulunan Rauf Denktaş gizlice adaya gitti. Denktaş, Yunanlarca tutuklandı ama Türkiye ve ABD’nin itirazı üzerine iade edildi.

1970'li yılların başlarında Yunanistan'ı kontrol eden askerî cunta yönetimi, III. Makarios'un tutumları ve enosisin yolunda ilerleme olmamasından dolayı memnun değildi. Cunta, 15 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs Ulusal Muhafız Birliği'ne emir vererek bu birliğin komutanının görevinden alınmasını ve adanın kontrolünü Yunan subayların bulunduğu bu birliğin almasını istedi. Birlik aynı gün Lefkoşa'daki Başkanlık Sarayı'nı bastı ve III. Makarios görevden alındı. Nikos Sampson yeni hükûmetin devlet başkanı olduğu dünyaya ilan edildi. Her ne kadar milliyetçi Rumlar tarafından darbe yapılsa da Yunanistan ile birleşmedi, Kıbrıs'ın bağımsızlığı devam etti ve bağımlı bir yönetim olmadı. Türkiye Cumhuriyeti, gerçekleştirilen darbe nedeniyle Zürih ve Londra Antlaşması'nın IV. maddesine istinaden gerçekleştirdiğini savunarak 20 Temmuz 1974 tarihinde Kıbrıs'a karadan ve havadan harekât başlattı. Türk birlikleri, adaya indikten kısa bir süre sonra adanın büyük şehirlerinden bir olan Girne'ye girdi. Başkent Lefkoşa'ya doğru ilerlemeye başladı. 22 Temmuz'da taarruz sonucunda Türk birlikleri önce Girne’ye girdi, daha sonra da başkent Lefkoşa’ya yöneldi. Ateşkes başlamadan Girne-Lefkoşa hattı birleşti.

Geçici ateşkes ilan edildiyse de Rum birliklerinin bu ateşkes kurallarına uymaması sonucu Türkiye Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in “Ayşe tatile çıksın” parolasıyla 13 Ağustos'ta Türk birlikleri tekrar ilerlemeye başladı. Türk birlikleri 14 Ağustos'ta başkent Lefkoşa'ya, 15 Ağustos'ta Lefke ve Mağusa'ya girdi. Uluslararası baskılar sonucunda ateşkes ilan edildi ve adanın %37'si Türkler'in kontrolüne geçti. 170.000 civarındaki Kıbrıslı Rum kuzeyde bulunan evlerinden göç ettirildi, 50.000 Kıbrıslı Türk ve daha sonra da Türkiye'nin teşviki ile Türkiye'den gelen göçmenler ise bu evlere yerleştirildi.


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanı

Rauf Denktaş kurucu cumhurbaşkanı

Kıbrıs Harekâtı sonrasında 1976'da Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur.

15 Kasım 1983'te Kıbrıs Türk Federe Devleti meclisi self-determinasyon hakkını kullanarak oy birliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etmiştir.

KKTC'nin kuruluş bildirgesini kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okudu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kurulması, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan’ın ve pek çok devletin yanı sıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin de tepkisini çekti.

Güvenlik Konseyi, 18 Kasım’da aldığı bir kararla bağımsızlık kararını kınadı. 13 Mayıs 1984’te de Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanını ayrılıkçı bir hareket olarak tanımladı.

 

Görüşmeler ve Çözüm Arayışları

Kıbrıs Sorunu, dünyanın gündemine girdiğinden beri başta Birleşmiş Milletler bünyesindeki çalışmalar olmak üzere adanın birleştirilmesi gayesi ile birçok faaliyet yürütülmüştür. Fakat bunlardan bir sonuç alınmamıştır. Bunlardan biri olan 2004 Annan Planı referandumu da Kıbrıslı Türklerin "kabulü" ve Rumların "reddi" ile gerçekleşmemiştir. 1 Mayıs 2004'te Kıbrıs Cumhuriyeti tüm adayı temsilen Avrupa Birliği’ne girmişlerdir]

 

Coğrafya

Girne Dağları'nda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bayrağı ve Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözü.

Toprakları kuzeyde Dipkarpaz, batıda Güzelyurt, güneyde de Akıncılar'a doğru yayılır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti toprakları arasında Birleşmiş Milletler'in kontrolünde tampon bölge bulunmaktadır.

KKTC'nin önemli yerleşim yerleri, başkent Lefkoşa, Girne, Gazimağusa, Güzelyurt ve İskele'dir. KKTC, etkisinde bulunduğu Akdeniz ikliminden dolayı fazla yağış almaz. Genellikle sıcak ve kuraktır.

Kıbrıs'ın sahil kıyıları, aşağı yukarı yüz milyon senedir Chelonia mydas ve Caretta caretta kaplumbağaları tarafından ziyaret edilmektedir. Bu canlılar yumurtlamak için Mayıs ve Ağustos ayları arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kumsallarına gelmektedirler. Adanın kuzeyinde doğal mağaralar da bulunmaktadır. Sarkıt ve dikitleri ile İncirli Mağarası, İnönü’deki Sütünlu Mağara, olmak üzere 85 adet civarındaki doğal mağara bulunmaktadır.

 

Yönetim ve politika

Ana maddeler: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde siyaset ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin devlet yapısı

 Tufan Erhürman

Cumhurbaşkanı

2025 hâlen

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti yarı başkanlık sistemi ile yönetilmektedir. Cumhurbaşkanı aynı zamanda devlet başkanı, başbakan ise hükümetin başkanıdır. Ülkede çok partili demokratik bir rejim vardır. Yürütme yetkisi Cumhurbaşkanı ve hükümet tarafından kullanılmaktadır. Yasama yetkisi ise KKTC Cumhuriyet Meclisi'ne aittir.

KKTC Cumhurbaşkanı halk tarafından, 5 yıllık süre için seçilir. Bu görevi 2025 yılına kadar 23 Ekim 2020'den beri Ersin Tatar yürütmekteydi. 19 Ekim 2025 yılında yapılan seçimlerde yeni Cumhurbaşkanı Tufan Erhürman seçilmiştir. 50 kişiden oluşan Cumhuriyet Meclisi halkın oylarıyla seçilmektedir. 2022 genel seçimlerinde Ulusal Birlik Partisi (UBP) birinci parti çıkmıştır.

ABD merkezli Freedom House kuruluşu Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni "özgür" olarak nitelemektedir.

İdari yapılanma

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti idari olarak altı ilçeye (Lefkoşa, Gazimağusa, Girne, Güzelyurt, İskele ve Lefke) bölünmüş olup, bu ilçelerin alt bölümü olarak da 12 bucak bulunur. İlçe yönetimindeki en üst düzey yönetici kaymakamdır, kaymakamlar İçişleri Bakanlığına bağlı olarak görev yapar; İçişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nın onayıyla atanır. En küçük yüz ölçümüne ve nüfusa sahip ilçe Lefke'yken, en büyük nüfus Lefkoşa, en büyük yüz ölçümüyse Gazimağusa ilçesinde bulunur. Yerel yönetim olarak yirmi sekiz belediye bulunur.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Türkiye haricinde tanınmamaktadır.

1992'de Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Meclisi'nin yetkisi olmadığı halde KKTC'nin tanınmasına ilişkin karar aldığına dair bilgi aktarılmaktadır.[48] Azerbaycan-Kuzey Kıbrıs arasındaki ilişkiler aralarına Türkiye'yi de katarak "bir millet, üç devlet" anlayışının gelişmesine ve bu anlayışın söz konusu ilişkilere yön vermesine yol açmış olsa da Azerbaycan Dağlık Karabağ sorunu yüzünden KKTC'yi resmen tanımamaktadır.

Haziran 2004'te İslam Konferansı Örgütü dışişleri bakanları "Kıbrıs Türk Toplumu" sıfatıyla gözlemci olarak katılan KKTC'nin Annan Planı'nda kullanılan "Kıbrıs Türk Devleti" tanımıyla katılmasını kararlaştırmışlardır.


Ordu

KKTC'nin Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı (G.K.K.) adında tümen seviyesinde bir askerî birliği vardır ve 4 Alaydan oluşmaktadır. G.K.K.'nda 18 ile 40 yaşları arasında zorunlu askerliğe alınmış 5000 kadar personel bulunmaktadır. Bunun yanında Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 11. Kolordu'su Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı (K.T.B.K.) yerleşmiş durumdadır.

 

Ekonomi

Girne, Kuzey Kıbrıs'ın başlıca turizm merkezlerinden biridir. Turizm, Kuzey Kıbrıs ekonomisindeki baskın sektörlerinden biridir.

Kuzey Kıbrıs ekonomisine kamu sektörü, ticaret, turizm ve eğitimi içeren hizmet sektörü (2007'de GSYİH'nin %69'luk bir bölümü) hakimdir. Eğitim sektörünün 2011 yılında kazandığı gelir 400 milyon dolar olmakla beraber sanayi GSYİH'nin %22'sine ve tarım %9'una katkıda bulunur.[56][57] Kuzey Kıbrıs ekonomisi serbest piyasaya dayanmaktadır ve 2014 yılında yeni iş kurma alanında ülke, Avrupa'da birinci sırada yer almıştır.

Devam eden Kıbrıs sorunu ülke ekonomisini olumsuz etkilemektedir. Kıbrıs Cumhuriyeti, uluslararası alanda tanınan otorite olarak, bölgedeki havaalanlarının ve limanlarının kendi kontrolü altında olmadığını ilan ettiği için Kuzey Kıbrıs uluslararası ambargo altındadır. Türkiye dışındaki tüm BM üyesi devletler bu liman ve havalimanlarının etkinliğini tanımamaktadır. Bu durumun bir sonucu olarak Kuzey Kıbrıs büyük ölçüde Türkiye'nin ekonomik desteğine bağımlıdır ve Türk hükûmetinden para yardımı almaktadır.

Kuzey Kıbrıs para birimi olarak Türk lirasını kullanmaktadır. İhracat ve ithalat Türkiye üzerinden yapılmaktadır. Avrupa Birliği, Annan planından sonra limanların açılması sözünü verse de Kıbrıs Cumhuriyeti bunu engelledi ve her ne kadar pratik olmasa da ihracat ve ithalatın güneydeki limanla üzerinden yapılmasına izin verdi.


2011 yılında Kuzey Kıbrıs, adanın güney kesiminde meydana gelen ve elektrik santralini etkileyen bir patlamanın ardından Kıbrıs Cumhuriyeti'ne elektrik satmıştır. 2015 yılında tamamlanan Kuzey Kıbrıs Su Temin Projesi, Akdeniz'in altından geçen bir boru hattıyla Türkiye'nin güneyindeki içme ve sulama suyunu Kuzey Kıbrıs'a temin etmeyi amaçlamaktadır.

 

Altyapı

Ercan Uluslararası Havalimanı, Kuzey Kıbrıs'ın sivil havacılık maksatlı kullanılan tek havalimanıdır.

Uluslararası telefon kodu +90 392'dir. İnternet alan adı .ct.tr'dir. Dünya Posta Birliği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni müstakil bir devlet olarak tanımadığından postalarda "Mersin 10 Turkey" posta kodu ile gönderilir.

 

Kıbrıs Cumhuriyeti 1975 yılında yaptığı girişimlerle adanın kuzeyindeki deniz limanlarını yasal olarak kapalı ilan etti, kuzeyde yer alan hava ve deniz limanlarını "yasadışı sınır geçiş noktası" olarak gördüğünü uluslararası kamuoyuna bildirdi. Bu nedenle Kuzey Kıbrıs'a hava ve deniz yoluyla doğrudan ulaşım yalnızca Türkiye üzerinden mümkündür, adanın kuzeyine durmaksızın yapılacak uçuşlar Chicago Konvansiyonu ihlali olarak sınıflandırıldığından tüm uçuşlar Türkiye'de durmak zorundadır. Kuzey Kıbrıs'a adanın güneyinden Yeşil Hat aracılığıyla ulaşmak da mümkün olsa da, Avrupa Birliği vatandaşlığı olmayanlar adanın kuzeyinden giriş yaptıklarında güneye geçememekte, kuzeyde kalacaklarını beyan etmeleri durumunda güneye girmelerine izin verilmediği durumlar da yaşanmaktadır. Adaya ulaşımda havayolu daha fazla kullanılmakta olup, etkin tek havalimanı Ercan Uluslararası Havalimanı'dır. Deniz yolunda Gazimağusa Limanı Kuzey Kıbrıs'ın yük taşımacılığında ana kapısı pozisyonunda olup, Girne Turizm Limanı Türkiye'ye yakınlığı dolayısıyla yolcu taşımacılığında daha ağırlıklı kullanılır. Ercan Havalimanı 2018 yılında 4 milyondan fazla yolcu trafiğine ev sahipliği yapmış olup, daha büyük kapasiteli yeni bir terminal binası 20 Temmuz 2023 tarihinde hizmete sunulmuştur.

 

Turizm

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin en büyük gelirlerinden biri olan turizmin ülkede büyük bir yeri vardır. Ülke iklimi tüm yıl boyunca tatil için olanaklar sağlar. Yağışlar Aralık ve Ocak aylarında yoğunlaşıp ortalama deniz sıcaklığı altı ayı aşkın bir süre 20 °C dir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti bahar aylarında saran yabani çiçekleriyle ve havayı dolduran portakal, limon ve greyfurt çiçeği kokularıyla ünlüdür.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sahilleri yüzmek için Akdeniz'in elverişli ve güvenli, mekânlarındandır. Çoğu tatil tesislerinin modern yüzme havuzları yanında, doğu Akdeniz'in serin suları için güzel sahilleri bulunur.

Adanın iç kesiminde Beşparmak Dağları, güneyinde geniş Mesarya ovası, Ercan Havalimanı ve ülkenin başkenti Lefkoşa bulunmaktadır. Lefkoşa şehrinin tarihi merkezi etrafı 5,5 km uzunluğunda şehir duvarı ile çevrilidir ve bu duvar hâlâ sağlamdır. Girişteki kapı Osmanlılar tarafından yapılmıştır. Doğu sahili boyunca tarihî, gelişmiş Gazimağusa kenti ve onun yanında Salamis Antik Kenti yer alır. Adanın en büyük yarımadası olan Karpaz Yarımadası, yeşil kaplumbağaların yumurtlama mekânıdır. Burada özel alanlar vardır ve giriş çıkış yasaktır.

 

8 Ekim 2020'de tampon bölge olarak bilinen Kapalı Maraş kısmının bir bölümü turistlere ve yerel halka açıldı.

 

Demografi

Nüfusu 2013 genel nüfus sayımına göre 286.257 olup yerli Kıbrıs Türkleri ve Türkiye'den gelen göçmenler olmak üzere iki esas zümreden oluşur. Bu zümreler dışında Türkiye'den ve kısmen diğer ülkelerden işçi statüsünde çalışmak üzere gelenler yaşamaktadır. Az sayıda Rum ve Maruni (Kıbrıs ağzında Maronit) doğuda Dipkarpaz, köyünde, kuzeyde Koruçam (Kormacit) ve Karpaşa köylerinde yaşamaktadır. Adadaki Latin kökenli Müslümanlara "Linobamvaki" denir.

Kıbrıs Türklerinin bir kısmı 1955 yılından itibaren siyasi ve ekonomik sebeplerle ülke dışına göç etmişlerdir. Özellikle Birleşik Krallık, Avustralya ve Türkiye Kıbrıs'tan büyük oranda göç almıştır. Ülkeye uygulanan ekonomik ambargolar nedeniyle üçüncü ülkelere yapılan ticarette büyük zorluklar çekilmesi ülke dışına yapılan göçlerin zaman içerisinde devamlılık kazanmasına yol açmıştır.

 

Dil

Resmî dili Türkçedir. Halk Türkçenin Kıbrıs ağzını konuşur. Yazı dilinde 1940'lardan itibaren Latin harfleri kullanılmaktadır.[kaynak belirtilmeli] Kıbrıs ağzında Türkiye Türkçesinde kullanılmayan veya farklı anlam taşıyan bazı kelimeler bulunmaktadır. Örneğin ayakça (pedal) ve macun (reçel).

 

Din

Günümüzde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti nüfusu 2014 yılı itibarıyla 313.000'dir.[77] Çeşitli kaynaklarda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki Müslüman nüfus oranının %98,71 ile %99 oranında yer aldığı belirtilmektedir.[81][82] %0,5 oranındaki halkın Ortodoks Hristiyan, %0,2 oranında halkın Maruni Hristiyan, geriye kalanların ise diğer dini inançlarının bulunduğu belirtilmiştir.

Müslüman nüfus geleneğe bağlı olarak Sünni inancın Hanefi mezhebine bağlıdır. Din İşleri Dairesi Müslümanların dinî ihtiyaçlarına cevap vermeye çalışmaktadır. Din hizmeti veren personelin bir kısmı Türkiye'den sağlanmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde bir Alevi azınlığı bulunmaktadır.

Nüfusunun çok az kısmını oluşturan Ortodoks Rumlar ve Katolik Maruniler de bulunmaktadır.

Kıbrıs Türkleri Müslüman dünyası içerisinde yer alan en laik topluluklardan biri olarak tanımlanmıştır. 2006 yılında World Values Survey adlı dünya çapında gerçekleştirilmiş çalışmaya göre Kıbrıslı Türklerin %75'i Tanrı'nın hayatlarında çok önemli olduğunu belirtmiştir. Bu oran Kıbrıslı Rumlarda %91 olmuştur. Cami ve kilise gibi ibadet yerlerine ziyaret de Kıbrıs Türklerinde yaygın olmayıp, Kıbrıslı Rumlara kıyasla daha düşük oranlarda gözlemlenmektedir.

Eğitim

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti eğitim sistemi genel olarak üç bölüm olarak değerlendirilir; bunlar temel eğitim, orta eğitim ve yükseköğretimdir. Ülkede 5 yaşından 15 yaşına kadar süren zorunlu temel eğitim, ücretsizdir. Temel eğitim anaokulu, ilkokul ve ortaokul eğitimini kapsamaktadır. 5 yaş öncesi okul öncesi eğitim ise temel eğitime dahil olmasına rağmen zorunlu değildir.

Zorunlu temel eğitimi orta öğretim dönemi takip eder. Bu dönem zorunlu olmayıp süresi değişebilmektedir. Lise, lise kolej, meslek lisesi, fen lisesi ve pratik sanat okulunda eğitim üç yıldır. Güzel sanatlar lisesi, anadolu lisesi, teknik lise ve turizm otelcilik okullarında eğitim dört yıllıktır.

Orta eğitimden sonra yükseköğrenim dönemi gelmektedir. Bu dönemde ise önlisans, lisans, lisansüstü ve doktora eğitimi verilir. 18 veya 19 yaşında orta eğitimi bitiren öğrenciler, isteğe bağlı olarak yükseköğrenime devam edebilirler.

Ülkede 2017-2018 öğretim yılı itibarıyla ilkokul ve ortaokul düzeyinde okullaşma oranı %100, lise düzeyinde okullaşma oranı %65'tir.

Yükseköğretim

Milli Eğitim Yasası'na göre yükseköğretim, orta öğretime dayalı en az iki yıllık yükseköğretim veren eğitimin tümünü kapsar. Liselerden herhangi birini başarı ile tamamlayan öğrenciler, yükseköğrenim kurumlarının koşullarına bağlı olmak kaydıyla bu kurumdan yararlanma hakkına sahiptirler. Ülkede yükseköğretim paralıdır.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki Atatürk Öğretmen Akademisi, Akdeniz Karpaz Üniversitesi, Kıbrıs Amerikan Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs, Uluslararası Final Üniversitesi, Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü, Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi, Ada Kent Üniversitesi, Yakın Doğu Üniversitesi, Girne Amerikan Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kuzey Kıbrıs Kampüsü, Lefke Avrupa Üniversitesi, Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi, Doğu Akdeniz Üniversitesi, Kıbrıs İlim Üniversitesi,Girne Üniversitesi, Kıbrıs Sağlık ve Toplum Bilimleri Üniversitesi'nde 2017-2018 öğretim yılı itibarıyla toplamda 101.026 öğrenci vardır.

Mevcut 17 üniversitenin Türkiye'deki YÖK tarafından denkliği onaylanmıştır. DAÜ ve YDÜ,[89] Avrupa Üniversiteler Birliği'nin (EUA – European University Association) tam üyesidir. Bunun yanı sıra  KKTC'deki birçok üniversitenin Uluslararası Üniversiteler Birliği (IAU – International Association of Universities) ve İslam Dünyası Üniversiteleri Federasyonu (FUIW – Federation of the Universities of the Islamic World) üyeliği başta olmak üzere birçok uluslararası üyelikleri ve akreditasyonları bulunmaktadır. Girne Amerikan Üniversitesi, Birleşik Krallık'ta Canterbury'de 2009 yılında kampüs açmıştır, bu kampüsün denkliği 2010 yılında İngiliz Akreditasyon Konseyi tarafından kabul edilmiştir. Ayrıca Girne Amerikan Üniversitesi'nin, Amerika'da, Moldova'da, Türkiye ve Hong Kong'da ve Sri Lanka'da kampüsleri bulunmaktadır.

 

Kültür

Müzik

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde zamanla birçok müzik grubu ve sanatçı yetişmiştir. Bunlar genelde klasik müzik, opera, pop, Türk sanat müziği, Türk halk müziği, rap gibi müzik türlerini icra ederler.

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye'de faaliyet gösteren birçok Kıbrıslı Türk sanatçı vardır. Bunlardan önde gelenleri şunlardır: Cemaliye Gülten Kıyıcı, Ali İrfan Peksoylu, Kamran Aziz, Rüya Taner, Eylem Kızıl, Ziynet Sali, Işın Karaca, Babutsa, Koray Çapanoğlu, Kıbrıs Müzik Yolcuları, Grup SOS, Fikri Karayel, Buray Hoşsöz.

 

Mutfak kültürü

Hellim

Kıbrıs Türk mutfağı, Türk mutfağı ve Akdeniz mutfağı ile benzerlikler göstermektedir. Bu çerçevede şeftali kebabı ve pilavuna gibi yemekler, molehiya, pirohu, koyun sütünden yapılmış hellim ve hellim kızartması, hellimli, tatlı olarak da macun, gullurikya, şamişi ve ekmek kadayıfı anılabilir.

 

Sanat

Özellikle fotoğrafçılık, heykelcilik (heykeltıraşlık), resim vb. görsel sanatlar gelişmiştir.

 

Spor

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, kendisine uygulanan ambargolar yüzünden spor alanında uluslararası organizasyonlara üye olamamaktadır. Ülkede kurulmuş olan Millî Olimpiyat Komitesi, Uluslararası Olimpiyat Komitesi tarafından tanınmamaktadır. Başta futbol olmak üzere tüm dallarda KKTC takımlarının uluslararası arenada mücadele etmesi Kıbrıs Cumhuriyeti hükûmeti tarafından engellenmektedir. Bazı Kıbrıs Türk sporcular bu nedenle Türkiye ve Rum takımlarında forma giymektedir.[93] Kıbrıs Türk Futbol Federasyonu, NF-Board'un kurucu üyelerindendir.

 Basın

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde basın özgürlüğü, Anayasa'nın 26. maddesince garanti altına alınmıştır. Bu maddeye göre basın ve duyuru hakkı tüm vatandaşlar için serbesttir ve sansür uygulanamaz.

Bayrak Radyo Televizyon Kurumu (BRT) kamu yayıncılığı yapmakta olup Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilk televizyon kanalıdır. BRT 1 ve BRT 2 adında iki televizyon kanalının yanında beş adet de radyo ile kamusal yayıncılık yapmaktadır. Türk Ajansı Kıbrıs (TAK) bir devlet kurumu olarak haber ajansı faaliyeti yürütmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde altısı yerli üçü yabancı toplam dokuz haber ajansı, on üç günlük gazete, dört haftalık dergi, dört aylık dergi, altı televizyon kanalı ve yirmi bir radyo kanalı faaliyetlerine devam etmektedir. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde TRT de izlenebilmektedir.