İRAN HUDUDUNDA BİR TİLKİ - Roman
B A R I Ş - Anı.Öykü

LANCELOT-GUİNEVERE




Lancelot ve Guinevere'in aşkı, Kral Arthur efsanesinin en trajik ve unutulmaz hikâyelerinden biridir. Bu yasak aşk, Camelot'un çöküşüne neden olan olaylardan biri olarak kabul edilir.

Aşkın Başlangıcı:
Guinevere, Kral Arthur'un eşi olarak Camelot'un kraliçesiydi. Ancak, Yuvarlak Masa Şövalyeleri'nin en cesur ve yetenekli şövalyesi olan Sir Lancelot ile derin bir bağ kurdu. Lancelot, Arthur'un en sadık şövalyelerinden biri olmasına rağmen, Guinevere'e olan aşkı onu zor bir ikileme sürükledi.

Gizli Buluşmalar ve İhanet:
Lancelot ve Guinevere'in aşkı, Camelot'un koridorlarında ve savaş meydanlarında gizlice yaşandı. Ancak, bu yasak ilişki sonunda ortaya çıktı ve Arthur'un krallığında büyük bir kriz yarattı. Bazı versiyonlarda, Arthur'un yokluğunda Mordred tarafından baştan çıkarıldığı ve Arthur'un dönüşüyle kaçtığı anlatılır.

Yakalanma ve Kaçış:
Arthur, Guinevere'in ihanetini öğrendiğinde onu ölüme mahkûm etti. Ancak, Lancelot onu kurtarmak için harekete geçti ve büyük bir savaş başladı. Lancelot, Guinevere'i kurtarmayı başarsa da, bu olay Yuvarlak Masa Şövalyeleri arasında bölünmelere yol açtı.

Sonuç ve Camelot'un Çöküşü:
Bu yasak aşk, Camelot'un düşüşünü hızlandırdı. Arthur ve Mordred arasındaki savaşta Arthur öldü, Camelot parçalandı ve Guinevere rahibe olarak yaşamını sürdürdü.Lancelot ise büyük bir pişmanlık içinde inzivaya çekildi ve hayatının geri kalanını keşiş olarak geçirdi.

Bu hikâye, sadakat, ihanet, aşk ve trajedi gibi güçlü temalar içerir ve yüzyıllardır edebiyat ve sanatta yeniden anlatılmaktadır.


KÜLKEDİSİ-BEYAZ ATLI PRENS




Külkedisi, dünya çapında farklı kültürlerde anlatılan klasik bir masaldır. En bilinen versiyonu, Fransız yazar Charles Perrault'un 1697'de kaleme aldığı "Cendrillon" ve Grimm Kardeşler'in Alman halk masallarını derlediği 19. yüzyıl versiyonudur.

Hikaye, kötü üvey annesi ve üvey kardeşleri tarafından hor görülen Külkedisi'nin, bir peri annenin yardımıyla büyülü bir baloya katılmasını ve Prens ile tanışmasını anlatır. Külkedisi gece yarısından önce evine dönmek zorundadır ve aceleyle kaçarken camdan bir ayakkabısını kaybeder. Prens, bu ayakkabıyı bulan kişinin gerçek aşkı olduğuna inanır ve ülke çapında bir arayışa girerek sonunda Külkedisi'ni bulur. Mutlu sona ulaşan hikaye, masalların klasik motiflerinden biri olan "Beyaz Atlı Prens" kavramını da içerir, yani kahramanı zor durumdan kurtaran ideal bir figürü.

Bu masal, hayallerin gerçekleşmesi, iç güzelliğin dış görünüşten önemli olduğu ve iyiliğin ödüllendirileceği gibi temalar içerir. Dünya çapında farklı kültürlerde farklı versiyonları bulunan bu hikaye, Disney tarafından da 1950'de ünlü bir animasyon filmi olarak uyarlanmıştır.

Külkedisi'nin kültürel etkisini düşündüğümüzde, onun sadece bir peri masalı değil, aynı zamanda umut ve azmin sembolü olduğunu söylemek mümkün. 

Külkedisi ve Prens'in ilişkisi, masalsı ve romantik bir aşk hikayesi olarak sunulsa da, farklı perspektiflerden değerlendirilebilir:


Klasik Masal Yorumu:  

Bu ilişki, kaderin bir araya getirdiği, saf ve ideal aşkı temsil eder. Prens, sadece dış güzelliği değil, Külkedisi'nin nezaketini ve içtenliğini de fark eder. Cam ayakkabı sembolik olarak, gerçek kimliğin ve bireyselliğin önemini vurgular.


Toplumsal ve Eleştirel Bakış:  

Bazı eleştirmenler, Külkedisi'nin mutluluğunun dış etkenlere (peri anne, büyülü elbise, Prens'in arayışı) bağlı olmasını, kadın karakterlerin pasif şekilde kurtarılmasını eleştirir. Bu bakış açısı, klasik peri masallarında kadınların kendi kaderlerini belirleme gücüne daha fazla vurgu yapılması gerektiğini savunur.


Modern Uyarlama ve Güçlü Kadın İmajı:  

Günümüzde yapılan uyarlamalar, Külkedisi'ni kendi ayakları üzerinde duran, güçlü bir karakter olarak gösterme eğilimindedir. Örneğin, bazı versiyonlarda Prens, Külkedisi'ni kurtaran değil, onunla eşit bir partner olarak tanıtılır.





HANDRİANUS-ANTİNOUS

 




Antinous, Roma İmparatoru Hadrianus'un sevgilisi olan Bitinyalı genç bir Yunan'dı. MS 111 yılında doğdu ve MS 130 civarında Nil Nehri'nde boğularak öldü.

Hadrianus, Antinous'un ölümünden sonra onu tanrı ilan etti ve adına Antinopolis şehrini kurdu. Antinous, hem doğu Yunan yerleşimlerinde hem de batı Roma yerleşimlerinde bazen bir tanrı, bazen de bir kahraman olarak tapınıldı.

Ölümünden sonra Mısır tanrısı Osiris ile özdeşleştirildi ve çevresinde hızla yayılan bir inanış oluştu. Bu inanış, MS 4. yüzyılda Hristiyanlıkla rekabet eden bir kült haline geldi ve MS 391'de İmparator I. Theodosius tarafından yasaklandı. Günümüzde Antinous, bazı topluluklar tarafından bireysel güç ve şifa sembolü olarak görülmektedir. 

Hadrianus ve Antinous'un ilişkisi, Antik Roma'da oldukça dikkat çeken ve derin bir bağa sahip olan bir ilişkidir. Hadrianus, genç Antinous ile MS 123 yılında Claudiopolis'te tanıştı ve Antinous, imparatorun seyahatlerinde ona eşlik etti. Antinous'un Hadrianus'un sevgilisi olduğu düşünülmektedir ve Roma'da bu tür ilişkiler, özellikle Yunan kültüründen etkilenmiş aristokratlar arasında yaygındı.

Antinous'un MS 130 yılında Nil Nehri'nde boğularak ölmesi, Hadrianus'u derinden sarstı. İmparator, sevgilisinin ölümünden sonra yas ilan etti, onun adına Antinopolis şehrini kurdu ve Antinous'u tanrı ilan etti. Antinous'un ölümüyle ilgili farklı teoriler bulunmaktadır; bazı kaynaklar onun Hadrianus'un ömrünü uzatmak için kendini feda ettiğini öne sürerken, bazıları ise öldürüldüğünü iddia etmektedir.

Hadrianus, Antinous'un anısını yaşatmak için imparatorluk genelinde heykeller diktirdi, festivaller düzenledi ve adına tapınaklar inşa ettirdi. Antinous'un ölümünden sonra ortaya çıkan kült, Roma İmparatorluğu'nda hızla yayıldı ve hatta Hristiyanlıkla rekabet eden bir inanış haline geldi.



MİMAR SİNAN-MİHRİMAH




Mimar Sinan'ın Mihrimah Sultan'a duyduğu büyük aşk, tarihte de çok sıkça anlatılan bir hikayedir.

Hatta Mimar Sinan’in yaptığı Üsküdar ve Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Külliyeleri’nde bu büyük aşkın izlerinin de olduğu iddia ediliyor.

Topkapı Sarayı’nda 1522 yılında doğan Mihrimah’a, Farsça’da Güneş ile Ay anlamına gelen adını, babası Sultan Süleyman koyar.

Zaman geçip, Mihrimah Sultan 17 yaşına geldiğinde evlilik için iki aday gündeme gelir. Biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeri ise Başmimar Koca Sinan.

Mimar Sinan o yıllarda evlidir ve 50’li yaşlarındadır. Mihrimah, Hürrem Sultan’ın da girişimleriyle kayıtlara rüşvetçi ve entrikacı kimliğiyle geçen Rüstem Paşa’yla evlendirilir.

Aradan yıllar geçer Mihrimah Sultan, Koca Sinan’ı bir gün huzuruna çağırarak İstanbul’da güzel bir yerde kendi adına bir külliye yapmasını ister. Mihrimah, Sinan’ın ‘Nereye yapılmasını arzu edersiniz’ sorusuna ‘Yerini sen seç’ diye cevap verir.

Bunun üzerine Mimar Sinan, 1540 yılında Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Külliyesi’nin temelini atar. Külliye, 1548 yılında tamamlanır.

O günden Mihrimah Sultan ile Mimar Sinan’ın bir araya gelmesi için aradan tam 14 yıl geçmesi gerekecektir. Mihrimah Sultan 1562 yılında Mimar Sinan’ı bir kez daha huzuruna çağırır ve İstanbul’da kendi adına bir külliye daha yapmasını ister. Bu külliyenin yerini de tıpkı ilkinde olduğu gibi yine Koca Sinan seçecektir. Sinan da ikinci külliye için İstanbul’un en yüksek tepesini seçer. Yeni külliye Edirnekapı surlarının dibine inşa edilecektir.

Rivayete göre Koca Sinan derin bir tutkuyla âşık olduğu Mihrimah Sultan’a kavuşamamıştır ama ona olan aşkını olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.

Matematik dehası Sinan, Mihrimah için yaptığı iki külliyenin içinde yer alan camilere bir sır da gizlemiştir.

Mihrimah Sultan’ın Güneş’le Ay anlamına gelen ismine ithaf edercesine yılın sadece birkaç gününde (Nisan ve Mayıs aylarında) bir caminin arka cephesinden güneş batarken diğerinden ay doğmaktadır.

FERHAT-ŞİRİN

 





Ferhat ile Şirin, klasik Türk ve İran edebiyatında işlenen efsanevi bir aşk hikâyesidir. Hikaye, Sasani Hanedanı'ndan II. Hüsrev ile Azerbaycan'da Berde kentinin hükümdarı Şirin arasındaki aşkı anlatan Hüsrev ile Şirin öyküsüne dayanır. 

Ancak, Türk edebiyatında Ali Şir Nevai, Hüsrev yerine soyut bir aşk kahramanı olan Ferhat'ı merkeze alarak öyküyü farklı bir içerikle Ferhad-u Şirin adıyla kaleme almıştır. Hikaye, zamanla halk edebiyatına da geçmiş ve Anadolu'da farklı varyantları ortaya çıkmıştır. Ferhat, sabır ve tahammülün, Şirin ise güzelliğin sembolü olarak kabul edilmiştir.

Efsaneye göre Ferhat, nakkaş ustasıdır ve Sultan Mehmene Banu’nun sarayını süslemek için görevlendirilir. Burada Şirin’e aşık olur. Ancak Sultan Mehmene Banu, Ferhat’ın bu sevdadan vazgeçmesi için ona Elma Dağı’nı delerek su getirme şartı koşar. Ferhat, büyük bir azimle dağı delmeye başlar. Ancak Sultan, Ferhat’a Şirin’in öldüğü haberini gönderir. Bu haber üzerine Ferhat, büyük bir üzüntüyle hayatını kaybeder. Şirin de Ferhat’ın ölümünü öğrenince kendini kayalıklardan aşağıya atarak can verir.

Bu destansı aşk hikayesi, sabır, fedakârlık ve imkânsız aşkın sembolü olarak edebiyat ve halk kültüründe önemli bir yer tutmaktadır.