İRAN HUDUDUNDA BİR TİLKİ - Roman
B A R I Ş - Anı.Öykü

İLLEGAL BİLİM

İLLEGAL BİLİM İNSANI...

Marie Curie yasal olarak üniversiteye gidemezdi.
Bu yüzden bunu yasadışı yollardan yaptı ve gizli bir örgüt olan 'Uçan Üniversite'ye gitti.
Uçan Üniversite, o zamanlar Rus İmparatorluğu'nun kontrolü altında olan Polonya'da faaliyet gösteren ve cinsiyet ayrımcılığı nedeniyle yüksek eğitimden dışlanan kadınlara kurslar sunan bir yeraltı eğitim ağıydı.
'Uçan Üniversite' adı, kurslar yetkililer tarafından tespit edilmekten kaçınmak için özel evler de dahil olmak üzere çeşitli yerlerde gizlice düzenlendiği için kullanıldı.
Marie Curie ilk yıllarında Uçan Üniversite'nin öğrencilerinden biriydi ve fizik, kimya ve matematik derslerine katılıyordu.

Uçan Üniversite'de edindiği deneyim daha sonraki akademik çalışmalarında kendisine yardımcı olmuş ve çığır açan keşiflerine katkıda bulunmuştur.
Nobel Ödülü kazanan ilk kadın, iki kez kazanan ilk kişi ve iki farklı bilim dalında Nobel Ödülü kazanan tek kişi olmuştur: fizik ve kimya.

Uçan Üniversite 1885'ten 1905'e kadar faaliyet göstermiştir. Uçan Üniversite 1920 yılında resmi olarak dönüştürüldü ve tamamen akredite bir akademik kurum olan Özgür Polonya Üniversitesi oldu...

CAM TAVAN SENDROMU



'Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görürler.

Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar.
Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama başlarını tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplarlar, tekrar başlarını cama vururlar.
Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta
zorluk çekerler.
Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıpla(ya)mamayı öğrenirler.
Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplarlar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkânları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.
Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı ‘hayat dersi’ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar.
Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel (cam) kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel (burada 30cm’den fazla zıplanamaz
inancı) varlığını sürdürmektedir.
Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini göstermektedir.
Bu pirelerin yaşadıklarına ‘cam tavan sendromu’ denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır.
Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir. İnsan inandığına denktir.
Dr. David Schwartz - “Cam Tavan Sendromu ”

GÖBEKLİTEPE



Arkeolog Klaus Schmidt, insanlık tarihinin yeniden yazılacağı Göbeklitepe’ye son kez bakarken.

Mısır piramitlerinden tam 7 bin yıl, İngiltere’deki Stonehenge’den ise 6 bin yıl daha eski bir yapı var Anadolu’da. Adı Göbeklitepe. Şanlıurfa’nın kıraç topraklarında, sıradan bir tepenin altında saklanmış bu yerleşim insanlık tarihini baştan aşağı değiştirdi
Aslında burası ilk kez 1963’te fark edilmişti. Chicago Üniversitesi ile İstanbul Üniversitesi’nden gelen araştırmacılar, bölgede taş aletler bulmuştu. Taşları inceleyince bunların Taş Devri’ne, yani 11 bin yıl öncesine ait olduğunu anladılar. Ama gözden kaçırdıkları çok önemli bir şey vardı: Burası sadece birkaç taşın olduğu sıradan bir alan değil, kocaman bir yerleşimdi. Onlar “burada göçebe kabileler yaşadı, büyük bir yerleşim kurmaları mümkün değil” diye düşünmüştü. Ama yanıldılar.
Çünkü Göbeklitepe, insanın tarım yapmaya başlamasından çok önce inşa edilmişti. Yani henüz buğdayı bile ekmeyi öğrenmemiş insan, devasa taş sütunlarla tapınaklar yapıyordu.
Bugüne kadar hep şunu öğrenmiştik:
“İnsan önce tarımı öğrendi, yerleşti, köyler kurdu. Sonra din ve tapınak ortaya çıktı.”
Ama Göbeklitepe bu ezberi bozdu. Burada görüyoruz ki önce inanç geldi, sonra yerleşik hayat başladı. Yani insanı yerleşik hayata geçiren sadece karın doyurmak değil, aynı zamanda inanç ve paylaşım ihtiyacıydı.
Bugün Göbeklitepe’nin taşlarına baktığımızda sadece eski bir tapınak görmüyoruz. Aynı zamanda insanın hayal gücünü, birlikte iş yapma gücünü, inancını görüyoruz.
11 bin yıl önce insanlar gökyüzüne bakıyor, hayvanları gözlemliyor, sembollerle anlatıyor ve “Burası kutsal” diyerek dev taşları yan yana diziyordu. O günlerden bugünlere bu kutsallık hiç kaybolmadı.
Göbeklitepe bize şunu söylüyor:
“Tarih, sadece ekmekle değil; hayalle, inançla, dayanışmayla da yazılır.”

CHRİS & NORMA

 



2013 yılında, Amerikalı aktör ve şarkıcı Chris Salvatore, 31 yaşındayken West Hollywood bölgesindeki yeni dairesine taşındı. Orada, 89 yaşında olan yaşlı komşusu Norma Cook ile tanıştı. Norma yalnız yaşıyordu ve ileri evrede lösemi hastalığıyla mücadele ediyordu.

Yaş farkları çok büyük olmasına rağmen, aralarında özel bir dostluk doğdu. Chris sık sık onu ziyaret ediyor, yemek hazırlıyor, onun hikâyelerini dinliyor ve kendi hayatından kesitler paylaşıyordu. Ancak Norma’nın durumu kötüleştikçe, Chris onun artık tek başına yaşayamayacağını anladı. Bunun üzerine tıbbi masraflarını karşılamak için bir bağış kampanyası başlattı ve Norma’yı kendi evine davet ederek günlük yaşamında ona bakmaya başladı.

İlişkileri kısa sürede sıradan bir komşuluğun ötesine geçti ve gerçek bir aile bağına dönüştü. Norma onu “her zaman hayalini kurduğu torun” olarak tanımlarken, Chris de onu “hiç sahip olmadığı büyükanne” olarak görüyordu. Birlikte geçen aylarda paylaştıkları yemekler, kahkahalar, güncel olaylar üzerine sohbetler ve basit ama derin yaşam anları, ilişkilerini daha da anlamlı kıldı.

15 Şubat 2017’de Norma, Chris’in yanında huzur içinde hayata veda etti. O, Norma’nın son anlarına kadar yanında olup ona sevgi ve teselli sundu.

Chris ve Norma’nın hikâyesi, dünyanın dört bir yanında binlerce insana ilham verdi ve merhamet ile insanlığın sembolü hâline geldi. Bu hikâye, gerçek bağların ne yaş ne de zorluk tanımadığını hatırlattı. Hatta Our Neighbor Norma (Komşumuz Norma) isimli bir çocuk kitabına da konu oldu. Böylece onların dostluk mirası, iyiliğin – kindness’in – başkalarının hayatını değiştirme gücüne sahip olduğunu sonsuza dek göstermeye devam edecekti.

KONFÜÇYÜS

 



Çinli filozof,  Konfüçyüs’ten nasihatler:

 

01. “Bir kelime kararını, bir duygu hayatını, bir insan seni değiştirebilir…”

02. Gösteriş, bir insanın kültürel zayıflığını yansıtma halidir.

03. Denginiz olmayan arkadaşlar edinmeyin.

04. Arsız güçlü olunca, haklıyı suçlu çıkarır.

05. Kötü düşünen kötüdür!

06. Devlet gemiye, halk da suya benzer. Gemiyi taşıyan sudur; ama gemiyi batıran da sudur.

07. Güneşin sana ulaşmasını istiyorsan gölgeden çık.

08. Konfüçyüs’e göre üç tehlike:

                Akıllı insanların duygusuz oluşu.

                Duygulu insanların etkisiz oluşu.

                Etkili insanların akılsız oluşu.

09. Bir işi bilen yapar, az bilen akıl verir, bilmeyen eleştirir, yapamayan çamur atar.

10. Seveceğin bir iş seçersen, yaşamında bir gün bile çalışmış olmazsın.

11. Ya bir yol bul ya bir yol aç, ya da yoldan çekil.

12. Çok kişiyle konuş. Az kişiyle düşün. Tek başına karar ver.

13. Güzel düşünceler üzerine yoğunlaştıkça önce hayatınız ve en sonunda da dünyanız güzelleşecektir.

14. Kusurlu bir elmas, kusursuz bir çakıl taşından daha iyidir.

15. Elmas nasıl yontulmadan kusursuz olmazsa; insan da acı çekmeden olgunlaşmaz.

16. Bir yerde küçük adamların büyük gölgeleri görünüyorsa, orada güneş batıyor demektir.

17. Büyük insan üç değişik süreçten geçer. Uzaktan bakıldığında sert görünür, yaklaştığınızda sıcakkanlıdır. Konuşmaya başladığında ise kararlıdır.

18. İyi insanlar daima kaybederler, çünkü adil dövüşürler,

                İyi insanlar daima kaybederler, çünkü dürüsttürler,

                İyi insanlar daima kaybederler, çünkü kazanmayı önemsemezler.

19. Öğrenip düşünmeyen insan bir kayıptır. Düşünüp öğrenmeyen insan ise büyük tehlike.

20. Bilenle tartışabilirsin, bilmeyenle tartışabilirsin. Ama bildiğini sananla tartışmak ahmaklıktır.

21. Keşke insanlar güzelliğe düşkün oldukları kadar dürüstlüğe düşkün olsa.

22. Sizi iki defadan fazla üzen birine güvenmeyin. İlk seferinde bu sizin için bir uyarıdır. İkincisi ise bir derstir ve bundan daha fazlası saygısızlıktır. Size gerçekten değer veren insanları ayırt edin.

23. Yalan söyleyenler, doğru söyleyenlere inanmazlar.

24. Zayıf insanlar intikam alır, güçlü insanlar affeder, zeki insanlar ise umursamazlar.

25. İyi insan, güzel söz söyleyen değil, söylediğini yapan ve yapabileceklerini söyleyen insandır.

26. Uzun bir yolculuk tek bir adımla başlar.

27. İyi niyetli insanlar yalana çabuk kanarlar; fakat boşa giden iyi niyeti asla unutmazlar.

28. Bana balık verme, balık tutmayı öğret.

29. Sevdiğin işi yap, hayatın boyunca çalışmak zorunda kalma.

30. Hiç kimse başarı merdivenlerini elleri cebinde tırmanmamıştır.

31. Konuşmaya değer insanlarla konuşmazsan insanları, konuşmaya değmez insanlarla konuşursan kelimeleri yitirirsin. Sen öyle biri ol ki ne insanları ne de kelimeleri yitir.

32. Yüksek insanlar adalet için, alçak insanlar ise menfaati için çaba gösterir.

33. Bir gün, Konfüçyüs’ü görenler ona sormuş,

                "Bu kadar kitap okumuşsun, ne anladın, neyi bildin?"

                Konfüçyüs istifini bozmadan cevaplamış:

                "Ne kadar cahil olduğumu."

34. İnsanların umutlarıyla oynamayın, belki tek sahip oldukları şey odur.

35. Eş seçmek, kitap seçmeye benzer; iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir ama içeriği sağlam olmadıkça, sonunu getirmek zordur.

36. İyi idare edilen bir ülkede yoksulluk utanılacak bir şeydir.

37.  Kötü yönetilen bir ülkede zenginlik utanılacak bir şeydir

38. Onurlu insanın üzerine titrediği şey karakteridir, bayağı insanın ise makam ve mevki.

39. Küçükler ot gibidir, büyükler ise rüzgâr: Rüzgâr ne yöne eserse, otlar o yöne eğilir.