İRAN HUDUDUNDA BİR TİLKİ - Roman
B A R I Ş - Anı.Öykü

DANSÖZ

 

KIVIRMAK ANCAK BU KADAR OLUR.

 

Amerika’da bir süpermarkette, müşteri sadece yarım kivi satın almak istiyor. Müşteri temsilcisi ise, bunun mümkün olmadığını söylüyor. Aralarında söz dalaşı çıkınca da müşteri temsilcisi koşa koşa yetkiliye çıkıyor:

“Efendim, hayvanın biri yarım kivi almak istiyor!”  Bunu der-demez, şöyle bir arkasına dönünce bir de ne görsün; müşteri arkasından gelmiş, ensesinde duruyor…

Müşteri temsilcisi uyanık davranıp, hemen müşteriyi işaret ederek;

“Bu beyefendi de diğer yarısını almak istiyor, efendim…” diyor.

Yetkili durumu hemen anlıyor, adama yarım kiviyi mecburen verip gönderiyorlar.

Yetkili bir müddet sonra elemanı çağırtıyor:

“Tebrik ederim, çok zeki davrandın, vaziyeti iyi idare ettin. Nerelisin sen?

“Brezilyalıyım efendim…”

“Amerika’ya niye geldin?”

 “Brezilya cazip bir yer değil efendim, orada insanlar ya fahişe ya da futbolcu olur.”

Yetkili şaşırmış;

“Biliyor musun, benim karım da Brezilyalı… ”

“Yaaa öyle mi, yenge hangi takımda futbol oynuyor?”

(Alıntıdır)

ETNİK MÜZİK



Göklerden Gelen Yemin - (TURAN)




Yap Boyunda - (TÜRKMEN)




Mitiz Meshrep - (UYGUR)





Osibisa - Happy Children - (GANA-KARAYİP)





TheSilenceW - (ÇİN)





Malaysia Chabor - Red People - (MALEZYA)





Fado Portugues - Amalia Rodrigues - (PORTEKİZ)




Gambia - Sona Jobarteh - (GAMBİA)





Nagada Sang Dhol  - (HİNT)





Katyuşa - (RUS)





Habibu - (ARAP)






El Condor Pasa - Andrei Rieu - (PERU)


 

Solitude - Hiromitsu Agatsuma - (JAPON)


ÇOCUKLARA ŞARKILAR

 





Küçük Ayşe (Küçük Asker)




Aslanı Seviyorsan Alkışla



Old MacDonald




Horozumu Kaçırdılar




Aç Kapıyı Bezirgan Başı



Kırmızı Balık



Jingle Bells


Leylek Leylek Havada



Bakkal Amca




Dandini Dandini Dastana





Postacı



Heybeler Bellerde - Arzu Zorer ÜZAN



Müsaadenizle Çocuklar - Barış Manço




Ayı - Barış Manço



Küçük Kız - Ayça ve Elma Şekerleri



Arı Vız Vız


Ali Baba'nın Çiftliği




Gezegenler



The Colors Song




A Be Ce




Domates, Biber, Patlıcan - Barış Manço




Benim Annem Güzel Annem




Küçük Kurbağa, Küçük Kurbağa




Arkadaşım Eşek - Barış MANÇO




Kuş Sesleri Ovalara Yayılır - Modern Folk Üçlüsü




Orda Bir Köy Var Uzakta




Daha Dün Annemizin Kollarında Yaşarken



BİZ KEDİLER

 

             

Köpeklerin aksine, biz kediler tatlı şeylerin tadını alamayız.


Deniz suyunu lıkır lıkır içebiliriz


Yunusların sesini duyabilen nadir canlılarız.

Yavrularımız, uyurken büyüme hormonu salgılar.

Biz yetişkinler, sadece uyumayı sevdiğimiz için uyuruz.

Hatta o kadar çok uyuruz ki; örneğin, 9 yaşındaki bir soydaşım, sadece 3 yılını uyanık olarak geçirir.

Bizler, derin uykudan tam uyanıklık seviyesine bir anda direkt olarak geçebiliriz!

İnek sütünü hazmedemeyiz.

Bazılarımızın baş parmağı vardır.

İnsanların parmak izlerine benzer olarak bizim de burun izlerimiz vardır ve eşsizdir.

Ayrıca burnumuzun ucunu göremeyiz.

Hüseyin Bolt’tan bile daha hızlı koşabiliriz.

Yeterince sıcak bir ortamda büyüyen siyam cinslerimiz bembeyaz olurlar.

Kedi kapısının mucidi, kedisine kapıyı açıp kapatmaktan deney yapamaz hale gelen Isaac Newton’dur.

Nikola Tesla’nın, kedisi tarafından statik elektriğe çarpıldıktan sonra elektrik üzerine araştırmalar yapmaya başladığı söylenir.

Bizimle ne kadar çok konuşursanız biz de o kadar konuşkan oluruz. Sonra da “ne çenesi düşük kedi” damgası yeriz.

Dişilerimiz sağ, erkeklerimiz sol patilerini daha çok kullanırlar.

Yeni doğduğumuzda, henüz 3 haftalık iken rüya görmeye başlarız.

Bizim zar zor görünebilen üçüncü göz kapaklarımız vardır.

Ter bezlerimiz patilerimizdedir, patilerimizden terleriz.

Kaybolup, evden kaçarsak, beynimizdeki ufak mıknatıslar sayesinde evin yolunu patilerimizle koymuş gibi bulabiliriz.

Kuyruğumuzu titretiyorsak, sizi görüp heyecanlandığımız içindir.

Kısırlaştırılan bizler 2-3 yıl daha fazla yaşarız.

Mırlamalarımız, iyileştirici bir özelliğe sahiptir.

Sağlıklı ve yetişkin isek, kendi boyumuzun 6 kat yükseğine kadar zıplayabiliriz.

Köpekler 10 farklı ses tonuna sahipken biz de bu sayı 100’ den fazladır.

Size masaj yapıyorsak, bilin ki artık siz bize aitsiniz.

Size bakarken gözümüzü açıp kapıyorsak, bu bizim “seni seviyorum” deme şeklimizdir.

Bizler öyle fazla konuşmayız. O yüzden burada gevezeliği kesiyorum.

Miyav’la kalın patisiz dostlarım.

Bir Dost, 25 Ağustos 2025

ORMAN

 

Sayın Hiç kimseye,

boşu-boşuna, öylesine, lâf olsun torba dolsun babından karaladığım naçizane dilekçemdir.

Ülkemizde, bildiğiniz gibi Or-Generaller var, Or-Amiraller var. Bir de Or’lukları hiç bitmeyenler var, yüzyıllarca hem de!

He ya, bravo bildiniz, Or-Man.

 

Hepsinin ortak özelliği dünyadaki canlılar olması.

Üstteki Or lar el üstünde tutuluyor ama alttaki Or lar ateşler içinde, alev-alev, son on yılda gözyaşları hiç dinmiyor. Onlara saygı duyulmuyor.

“Türkiye Çöl Olmasın” diye diye çabalayıp, ömrünü tüketen ikinci bir (merhum) Hayrettin Karaca’mız da maalesef yok. (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı -TEMA- kurucularından)

 

Ormanlarımız her yıl artarak yanmaktadır. Yanan ormanlarımıza da uluslararası kabul görmüş standartlarda yer almayan yeni bir ölçü birimi uydurdu sayın basın-yayın üstatlarımız. Şu bölgedeki yanan ormanlarımız; “şu kadar sayıdaki ‘futbol sahası’ büyüklüğünde!” Hepimiz anladık, hepimiz futbolseveriz ya, futbol sahasının en-boy oranını da zaten necip halkımız santimi-santimine adı gibi biliyor ya. Bazen ölçü birimi olarak “hektar” da kullanılıyor. Hektarın da ne kadar bir alan ölçüsü olduğunu bilmeyen mi var canım?

Ya hu, sayısız sokak röportajlarıyla da sabittir ki, gerçekler göz önüne serilmektedir ki; zır cahillerle dolu bir ülkede yaşıyoruz. (Lütfen hemen araya girmeyin ama, tamam siz ‘prof’ sunuz, bi dinleyin hele) Vatandaşın biri Güneş’in Almanya’dan daha yakında olduğunu söylerken bir diğeri, Mısır Piramitlerinin Anadolu’dan Mısır’a kaçırıldığını -gırgır geçerek- söyleyen muhabire, “güvenlik önlemlerinin arttırılması” önerisinde bulunuyor, iyi mi? Pek çok sayıda kişi kan’a kırmızı rengini vişnenin verdiğinde hemfikir. Bunu da yazacağım ama gülersiniz diye yazmıyorum! Gülmeyin lütfen ağlanacak cehaletimize. Her şey zamanla rayına oturacak. Şunun şurasında birkaç yüz yıl gibi kısa bir zaman kaldı, acık sabredin, göz açıp-kapanıncaya kadar geçer zaman, oturun oturduğunuz yerde.

 

Yanan-yakılan orman alanlarının “asla ve kat’a” imara açılmayacağını, buna müsaade edilmeyeceğini, gelmiş-geçmiş hatta gelecek sayın bakanlarımız, milletvekillerimiz ilgili kamu görevlilerimiz yıllardır vurgulayıp kararlılıkla-sertçe beyan ediyorlar. Çok etkileniyoruz tabi. Duygulanıyoruz bile. (Turizme-ranta elverişli olmayan, gelecekte de olmayacak olan yerlere dikilen çam fidanlarının beş yıl içinde filizlendiğini medyadaki fotoğraflardan gözümüze sokuyorlar, elbette görüyoruz.) Siz hiç Ege, Akdeniz kıyı şeridinde yanan ormanların yerinde bir tek filiz gördünüz mü? O sizin gördüğünüz Filiz den söz etmiyorum, o komşu Melahat Hanım’ın kızı. Vatandaşı, kör-ahmak yerine koyup; genellikle fiyakalı yabancı lisanlarda isimler konulan, hotel (artık otel denmiyor, İngiliz’iz ya o bakımdan, daha havalı oluyor herhalde)  tatil köyü, ultra lüks villaları da körüz ya o bakımdan görmüyoruz. Medyada yayınlanan fotoğraflarla da ispatlanıyor ki;  en güzide turizm merkezlerindeki yanan-sipariş üzerine yakılan orman alanlarında boy-boy mantar gibi biten devasa boyutta tesisler var, aslında onları da haberleriyle, fotoğraflarıyla boşu boşuna yayınlayıp duruyorlar. Biz hâlâ körüz, bunu öğrenemediler. Birileri “yazık ya” falan-filan bile diyor numaradan, duyuyoruz da ne işe yarıyor.

Tam da sipariş verilen alan kadar ormanın yakıldığını da görmüyoruz. Körüz dedik ya.

 

 

Atalarımızın bir lafı var, duymayanınız yoktur sanırım; “ölenle ölünmez” demişler. Olan olmuş bir defa, ormanlarımız yanmış-yakılmış-yaktırılmış, ülkemizin ciğerleri yanmış dolayısıyla insanlarımızın da ve de orman ahalisinden olan yerleşik hayvan nüfusun da…

Bunları neden yazmaya çalıştım: Artık, yanan yerlere bir tek bile çam ve türevi fidanın dikilmemesini istiyorum!

Millet olarak bu sarı çamlardan, kızıl çamlardan salınan oksijenin artık ciğerlerimize fazla geldiğini, doz aşımı olduğunu, oksijen zehirlenmesine maruz kaldığımızı düşünüyorum.

O yüzden fazla salınan oksijene yıllardır maruz kalan pek bir muhterem halkımızın beyninde galiba uyuşturucu etkisi olmuş. Herkes sonsuz bir uykuda gibi. Bu sonsuzluğun neticesinde donsuz kalacaklarını öngörüyorum şahsen.

Ormanlarımızla ilgili olarak hasreten bir ricada bulunmak istiyorum da kimden ricada bulunacağıma karar veremiyorum. Zaten sorunum da bu.

 

Lütfen yanan-yakılan-yaktırılan tüm orman alanlarına bir tek bile çam fidanı dikmeyiniz, diktirmeyiniz!

Emperyalistlerin yıllar önce ülkemize çam tohumu diye empoze edip soktuğu

gerçekte nifak tohumu olduğu artık anlaşılan, bu ‘saatli bombalardan’ kurtulmayı bir fırsata çevirip, yanan tüm alanlara, sonsuz sayıda,  uçsuz bucaksız ZEYTİN FİDANI, MEYVE FİDANI dikilmesini öneriyorum.

 

Halk çoluk-çocuğuna pazardan çürük-çarık bile olsa meyve alamaz duruma gelmiş. Kozalak mı yiyecek bu millet? Lütfen.

 

Ali Gökçe, 25 Ağustos 2025