Sayın Hiç kimseye,
boşu-boşuna, öylesine, lâf olsun torba dolsun babından karaladığım
naçizane dilekçemdir.
Ülkemizde, bildiğiniz gibi Or-Generaller var, Or-Amiraller
var. Bir de Or’lukları hiç bitmeyenler var, yüzyıllarca hem de!
He ya, bravo bildiniz, Or-Man.
Hepsinin ortak özelliği dünyadaki canlılar olması.
Üstteki Or lar el üstünde tutuluyor ama alttaki Or lar
ateşler içinde, alev-alev, son on yılda gözyaşları hiç dinmiyor. Onlara saygı
duyulmuyor.
“Türkiye Çöl Olmasın” diye diye çabalayıp, ömrünü tüketen ikinci
bir (merhum) Hayrettin Karaca’mız da maalesef yok. (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları
Koruma Vakfı -TEMA- kurucularından)
Ormanlarımız her yıl artarak yanmaktadır. Yanan ormanlarımıza
da uluslararası kabul görmüş standartlarda yer almayan yeni bir ölçü birimi
uydurdu sayın basın-yayın üstatlarımız. Şu bölgedeki yanan ormanlarımız; “şu
kadar sayıdaki ‘futbol sahası’ büyüklüğünde!” Hepimiz anladık, hepimiz futbolseveriz
ya, futbol sahasının en-boy oranını da zaten necip halkımız santimi-santimine adı
gibi biliyor ya. Bazen ölçü birimi olarak “hektar” da kullanılıyor. Hektarın da
ne kadar bir alan ölçüsü olduğunu bilmeyen mi var canım?
Ya hu, sayısız sokak röportajlarıyla da sabittir ki, gerçekler
göz önüne serilmektedir ki; zır cahillerle dolu bir ülkede yaşıyoruz. (Lütfen hemen
araya girmeyin ama, tamam siz ‘prof’ sunuz, bi dinleyin hele) Vatandaşın biri
Güneş’in Almanya’dan daha yakında olduğunu söylerken bir diğeri, Mısır Piramitlerinin
Anadolu’dan Mısır’a kaçırıldığını -gırgır geçerek- söyleyen muhabire, “güvenlik
önlemlerinin arttırılması” önerisinde bulunuyor, iyi mi? Pek çok sayıda kişi kan’a
kırmızı rengini vişnenin verdiğinde hemfikir. Bunu da yazacağım ama gülersiniz
diye yazmıyorum! Gülmeyin lütfen ağlanacak cehaletimize. Her şey zamanla rayına
oturacak. Şunun şurasında birkaç yüz yıl gibi kısa bir zaman kaldı, acık
sabredin, göz açıp-kapanıncaya kadar geçer zaman, oturun oturduğunuz yerde.
Yanan-yakılan orman alanlarının “asla ve kat’a” imara açılmayacağını,
buna müsaade edilmeyeceğini, gelmiş-geçmiş hatta gelecek sayın bakanlarımız, milletvekillerimiz
ilgili kamu görevlilerimiz yıllardır vurgulayıp kararlılıkla-sertçe beyan
ediyorlar. Çok etkileniyoruz tabi. Duygulanıyoruz bile. (Turizme-ranta
elverişli olmayan, gelecekte de olmayacak olan yerlere dikilen çam fidanlarının
beş yıl içinde filizlendiğini medyadaki fotoğraflardan gözümüze sokuyorlar, elbette
görüyoruz.) Siz hiç Ege, Akdeniz kıyı şeridinde yanan ormanların yerinde bir tek
filiz gördünüz mü? O sizin gördüğünüz Filiz den söz etmiyorum, o komşu Melahat
Hanım’ın kızı. Vatandaşı, kör-ahmak yerine koyup; genellikle fiyakalı yabancı
lisanlarda isimler konulan, hotel (artık otel denmiyor, İngiliz’iz ya o bakımdan,
daha havalı oluyor herhalde) tatil köyü,
ultra lüks villaları da körüz ya o bakımdan görmüyoruz. Medyada yayınlanan
fotoğraflarla da ispatlanıyor ki; en
güzide turizm merkezlerindeki yanan-sipariş üzerine yakılan orman alanlarında boy-boy
mantar gibi biten devasa boyutta tesisler var, aslında onları da haberleriyle,
fotoğraflarıyla boşu boşuna yayınlayıp duruyorlar. Biz hâlâ körüz, bunu
öğrenemediler. Birileri “yazık ya” falan-filan bile diyor numaradan, duyuyoruz da
ne işe yarıyor.
Tam da sipariş verilen alan kadar ormanın yakıldığını da
görmüyoruz. Körüz dedik ya.
Atalarımızın bir lafı var, duymayanınız yoktur sanırım; “ölenle
ölünmez” demişler. Olan olmuş bir defa, ormanlarımız yanmış-yakılmış-yaktırılmış,
ülkemizin ciğerleri yanmış dolayısıyla insanlarımızın da ve de orman
ahalisinden olan yerleşik hayvan nüfusun da…
Bunları neden yazmaya çalıştım: Artık, yanan yerlere bir tek
bile çam ve türevi fidanın dikilmemesini istiyorum!
Millet olarak bu sarı çamlardan, kızıl çamlardan salınan
oksijenin artık ciğerlerimize fazla geldiğini, doz aşımı olduğunu, oksijen
zehirlenmesine maruz kaldığımızı düşünüyorum.
O yüzden fazla salınan oksijene yıllardır maruz kalan pek
bir muhterem halkımızın beyninde galiba uyuşturucu etkisi olmuş. Herkes sonsuz
bir uykuda gibi. Bu sonsuzluğun neticesinde donsuz kalacaklarını öngörüyorum
şahsen.
Ormanlarımızla ilgili olarak hasreten bir ricada bulunmak
istiyorum da kimden ricada bulunacağıma karar veremiyorum. Zaten sorunum da bu.
Lütfen yanan-yakılan-yaktırılan tüm orman alanlarına bir tek
bile çam fidanı dikmeyiniz, diktirmeyiniz!
Emperyalistlerin yıllar önce ülkemize çam tohumu diye empoze
edip soktuğu
gerçekte nifak tohumu olduğu artık anlaşılan, bu ‘saatli
bombalardan’ kurtulmayı bir fırsata çevirip, yanan tüm alanlara, sonsuz sayıda, uçsuz bucaksız ZEYTİN FİDANI, MEYVE FİDANI
dikilmesini öneriyorum.
Halk çoluk-çocuğuna pazardan çürük-çarık bile olsa meyve
alamaz duruma gelmiş. Kozalak mı yiyecek bu millet? Lütfen.
Ali Gökçe, 25 Ağustos 2025